Research Article
Ahmet Onur Akpolat, Demet Pepele Kurdal, Mehmet Fatih Aksay
Ortadogu Tıp Derg, Volume 12, Issue 2, pp. 313-320
ABSTRACT
Introduction: Mean Platelet Volume (MPV) is encountered in the literature as a diagnostic marker used to monitor infectious and inflammatory events. We aimed to investigate whether or not there was a change in platelet and MPV parameters in patients diagnosed with periprosthetic join infection (PJI).
Material and Methods: A total of 110 patients were included in the study, consisting of 37 (33.6%) patients with periprosthetic join infection, 38 (34.6%) patients with total knee arthroplasty (TKA), and 35 (31.8%) control group subjects. During the preoperative period and follow-up, MPV, platelet, erythrocyte sedimentation rate (ESR) and C-reactive protein (CRP) values were assessed from routine laboratory tests. Statistical analyses of values between and within groups were conducted using Shapiro-Wilk test, One-way ANOVA, Bonferroni’s test, Pearson’s test, and Chi-square test. P<0.05 and p<0.01 values were considered statistically significant.
Results: There was no statistically significant difference among the groups according to preoperative platelet and MPV values (p>0.05). Postoperative MPV levels were significantly lower and platelet, ESR and CRP levels were significantly high in the PJI group compared to both the control group and the TKA group (p<0.05).
Conclusion: MPV is a useful laboratory parameter in the diagnosis of periprosthetic joint infection in patients.
Keywords: Mean Platelet Volume, periprostatic, infection, diagnosis, knee
ÖZ
Giriş: Literatürde Ortalama Trombosit hacminin (OTH) enfeksiyöz ve inflamatuar olaylarda bir tanı belirteci olarak kullanıldığı görülmektedir. Amacımız OTH’nin periprostetik eklem enfeksiyonu tanısında yararlı bir parametre olup olmadığını araştırmaktır.
Araç ve Yöntemler: Çalışmaya 37 (%33,6) periprostetik eklem infeksiyonlu, 38 (%34,6) diz artroplastili ve 35 (%31,8) kontrol grubunu oluşturan 110 hasta dahil edildi. Preoperatif dönem ve kontroller sırasında alınan rutin laboratuvar örneklerinde OTH, trombosit, eritrosit sedimantasyon hızı (ESR) ve C reaktif protein (CRP) değerlerine bakıldı. Sonuçlar grup içi ve gruplar arasında Shapiro-Wilk, One-way ANOVA, Bonferroni, tPearson’s, Chi-square testleri ile istatiksel olarak değerlendirildi. p<0.05 ve p<0.01 değerleri anlamlı kabul edildi.
Bulgular: Preoperatif dönemde grupların trombosit ve OTH değerleri arasında istatiksel fark saptanmadı. Periprostatik eklem enfeksiyonu olan grubun postoperatif OTH düzeyleri hem kontrol hem de TKA grubuna göre anlamlı düşük, trombosit, CRP ve ESR düzeyleri ise anlamlı yüksek saptandı (p<0.05).
Sonuç: OTH periprostetik eklem enfeksiyonu tanısında kullanılabilecek faydalı bir laboratuvar parametresidir.
Keywords: Ortalama Trombosit Hacmi, periprostetik, enfeksiyon, tanı, diz
Research Article
Hamza Çınar, Ali Aygün
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 1, pp. 6-9
ABSTRACT
Aim: Most of the patients presenting to the emergency department with an preliminary diagnosis of acute appendicitis (AA) are undergoing standing plain abdominal radiography (SPAR), but SPAR's contribution to the diagnosis of AA is being questioned today. The aim of our study is to evaluate the importance of SPAR in the diagnosis of AA to elucidate this controversial issue.
Material and Methods: We evaluated preoperative SPAR findings and pathology results of patients who were operated with the diagnosis of AA between 2014 and 2017 at General Surgery Department of Ordu University Training and Research Hospital. The relationship between the presence/absence of the SPAR findings and the diagnosis of AA were analyzed.
Results: 140 (77.8%) of 180 patients who were operated for suspicion of AA underwent SPAR. Of the 105 patients with SPAR findings, 90 (85.7%) had AA and 15 (14.3%) were no. No findings were found in the 35 of patients who underwent SPAR, 25 (71.4%) had AA and 10 (28.6%) did not. There was no statistically significant difference in the diagnosis of AA in patients with and without SPAR findings (p = 0.098). Of the 140 patients undergoing SPAR, 115 (82.1%) had AA, and 25 (17.9%) were no. Of the 40 patients without SPAR, 27 (67.5%) had AA and 13 (32.5%) did not. Whether or not SPAR was performed did not affect the diagnosis of AA (p = 0.07).
Conclusion: SPAR rarely helps in diagnosis of AA. SPAR should not be routinely taken to every patient considered AA. If there is another cause of acute abdomen other than AA as a pre-diagnosis in the physician's mind, SPAR may be taken because it is cheap, accessible and easily interpretable.
Keywords: appendicitis, plain abdominal radiographs, diagnosis
ÖZ
Amaç: Akut apandisit (AA) ön tanısıyla acile başvuran hastaların çoğuna ayakta düz batın grafisi (ADBG) çekilmektedir; fakat ADBG’nin AA tanısına katkısı günümüzde sorgulanmaktadır. Çalışmamızın amacı tartışmalı olan bu konuyu aydınlatmak için ADBG’nin AA tanısındaki önemini irdelemektir.
Gereç ve Yöntemler: Ordu Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünde 2014 ve 2017 yılları arasında AA ön tanısıyla ameliyat edilen hastaların preoperatif çekilen ADBG bulguları ile patoloji sonuçları kıyaslandı. ADBG bulguları ile AA tanısı arasındaki ilişki irdelendi.
Bulgular: AA şüphesi nedeniyle ameliyat edilen 180 hastanın 140 (%77,8)’ına ADBG çekildi. ADBG de bulguya rastlanan 105 hastanın 90’nın (%85,7) da AA varken 15’ inde (%14,3) yoktu. ADBG’de herhangi bir bulguya rastlanmayan 35 hastanın ise 25’ inde (%71,4) AA varken 10’ unda (%28,6) yoktu. ADBG bulgusu olan ve olmayan hastalar da AA tanısı koyma açısından istatistiksel olarak bir fark yoktu(p=0,098). ADBG çekimi yapılan hastaların 115’ inde (%82,1) AA varken 25’ inde (%17,9) yoktu. ADBG çekimi yapılmayan hastaların ise 27’ sinde (%67,5) AA varken 13’ ünde (%32,5) yoktu. ADBG çekimi yapılıp yapılmaması AA tanısına etki etmemektedir (p=0,07).
Sonuç: ADBG, AA tanısını koymada nadiren yardımcı olur. AA düşünülen her hastaya ADBG çekmektense hekimin aklında ön tanı olarak AA dışında başka bir akut batın nedeni daha varsa ucuz, erişilebilir ve kolay yorumlanabilir olması nedeniyle ADBG çekilebilir.
Keywords: apandisit, karın radyografisi, teşhis
Research Article
Özgür Dağlı, Gül Durmuş
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 2, pp. 162-166
ABSTRACT
Aim: Although the definitive diagnosis of brucellosis requires isolation of the Brucella species, diagnosis is usually made based on both clinical and laboratory findings. The aim of this study was to determine the minimum required parameters that could be valuable in the diagnosis of brucellosis.
Material and Method: A retrospective study was performed to compare the clinical and laboratory findings in 50 patients who were confirmed to have brucellosis by cultures with 50 patients with fever. Features independently predictive of brucellosis were assessed by multivariate logistic regression. Sensitivity, specificity and positive and negative predictive values were estimated.
Results: Significant clinical features of brucellosis were hepatomegaly, splenomegaly, arthritis, RF positivity, leucopenia, thrombocytopenia, anemia, and elevated ALT levels. Five of these features were found to be predictive for the diagnosis of brucellosis; splenomegaly, arthritis, RF positivity, thrombocytopenia and elevated ALT levels.
Conclusion: For the diagnosis of brucellosis, serum aglutination test does not have high specificity and sensitivity and waiting the results of cultures will delay the proper treatment. Predictive value of these results are worth taking into consideration in endemic regions.
Keywords: Brucellosis, diagnosis, prediction
ÖZ
Amaç: Brusellozun kesin tanısı bakterinin izolasyonu ile konsa da çoğunlukla klinik ve laboratuvar bulgulara dayanır. Bu çalışmanın amacı bruselloz’un tanısında gereken parametreleri ve tahmin değerlerini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Kültürde izole ederek tanı konan 50 bruselloz hastasının klinik ve laboratuvar bulguları ile klinikte ateş nedeni ile yatırılmış 50 hastanın bulguları retrospektif olarak taranarak karşılaştırıldı. Bu veriler lojistik regresyon analizi ile değerlendirildi. Sensitivite, spesifisite, pozitif ve negatif prediktif değerler hesaplandı.
Sonuçlar: Brusellozun anlamlı klinik özellikleri; hepatomegali, splenomegali, artrit, RF pozitifliği, lökopeni, trombositopeni, anemi ve artmış ALT seviyeleri olarak saptandı. Bu özelliklerden ise splenomegali, artrit, RF pozitifliği, trombositopeni ve artmış ALT seviyelerinin Bruselloz’un tanısında anlamlı tahmin değerlerine sahip olduğu tespit edildi.
Yorum: Bruselloz’un tanısında serum aglütinasyon testlerinin yeterli, yüksek düzeyde spesifisite ve sensitivite değerleri bulunmamakta, kültür sonuçlarının beklenmesi de tedaviyi geciktirebilmektedir. Bu nedenle endemik bölgelerde bruselloz tanısı için bu sonuçların tahmini tanısal değerleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Keywords: Bruselloz, teşhis, tahmin
Review
İrfan Karahan, Çağlar Alp, Aydın Çifci
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 1, pp. 68-72
ABSTRACT
Hyponatraemia is the most common electrolyte disorder in hospitalized patients, defined as serum sodium level below 135 mmol / L. This electrolyte disorder is associated with increased mortality, morbidity and prolonged hospital admission. Especially in the elderly, patients with severe symptoms may require rapid evaluation and intervention. Different disciplines can have different approaches and this prevents the standard approach. Clinical evaluation is usually overlooked and patients are trying to treat more laboratory tests. For this purpose, guides have been established with the aim of collecting approaches in a certain standard with the participation of many institutions. In this article we aimed at presenting practical approaches to hyponatremia by reviewing the guidelines.
Keywords: Hyponatremia management, current guidelines, diagnosis, treatment
ÖZ
Hiponatremi serum sodyum düzeyinin 135 mmol/L altında olması olarak tanımlanan ve hastanede yatan hastalarda en sık görülen elektrolit bozukluğudur. Bu elektrolit bozukluğu artmış mortalite, morbidite ve uzamış hastane yatışı ile ilgilidir. Özellikle yaşlılarda, şiddetli semptomu olan hastalarda hızlı değerlendirme ve müdahale gerekebilmektedir. Farklı disiplinlerin farklı yaklaşımları olabilmekte ve bu durum standart yaklaşım olmasını engellemektedir. Genellikle klinik değerlendirme gözardı edilmekte hastadan çok laboratuvar tetkikleri tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Bu amaçla birçok derneğin katılımıyla yaklaşımları belli bir standartta toplamak amacıyla kılavuzlar oluşturulmuştur. Biz bu yazıda kılavuzları gözden geçirerek hiponatremiye uygun yaklaşımları pratik bir şekilde sunmayı amaçladık.
Keywords: Hiponatremi yönetimi, güncel kılavuzlar, tanı, tedavi
Case Report
Taliha Karakök, Cemal Bulut, Salih Cesur, Pınar Gürkaynak, Çiğdem Ataman Hatipoğlu, Esra Kaya Kılıç, Sami Kınıklı, Ali Pekcan Demiröz
Ortadogu Tıp Derg, Volume 9, Issue 2, pp. 95-97
ABSTRACT
Crimean-Congo hemorrhagic fever (CCHF) is clinically characterized by fever, haemorrhage, gastrointestinal symptoms and laboratory by lower platelet count, abnormal liver enzymes and other rare findings. In differential diagnosis of these symptoms and thrombocytopenia, abnormal liver enzymes, CCHF may be over-diagnosed and push the other diagnosis background because its contagious nature and mortality. Its over-diagnosis can cause unnecessary isolation. We present a case with cirrhosis and urinary tract infection but misdiagnosed as CCHF.
Keywords: Crimean-Congo hemorrhagic fever, differential diagnosis, cirrhosis, urinary tract infection
ÖZ
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) klinik olarak ateş, hemoraji, gastrointestinal semptomlar ve laboratuvar olarak da trombositopeni, karaciğer enzimlerinde yükselme, hemostaz bozukluğu ile karakterize bir hastalıktır. Bu semptom ve laboratuvar bulgularının ayırıcı tanısında KKKA ilk akla gelen hastalıklardan biri olmakta ve bazen hastalığın bulaşıcı özelliği ve mortalitesinin yüksek seyretmesinden dolayı diğer olası durumları geri planda bırakmaktadır. Diğer ön tanılar atlanılarak KKKA tanı ve ön tanısına gösterilen bu artmış hassasiyet gereksiz izolasyon önlemlerine sebep olabilir. Bu yazıda, KKKA ön tanısı ile takip edilen ancak siroz ve üriner sistem infeksiyonu kesin tanısı konulan bir olguyu sunduk.
Keywords: Kırım Kongo Kanamalı ateş, ayırıcı tanı, siroz, üriner sistem enfeksiyonu
Research Article
Yeliz Tanrıverdi Çaycı, Ferhan Korkmaz, Asuman Birinci
Ortadogu Tıp Derg, Volume 9, Issue 1, pp. 24-27
ABSTRACT
Introduction and aim: T-Spot.TB test is a test used for the diagnosis of tuberculosis and based on interferon gamma release. In this test, with following stimulation of tuberculosis specific antigens of the patient's lymphocytes (ESAT-6 and CFP10) interferon gamma production from T-lymphocytes is measured. In our study, it is aimed to investigate the T-Spot.TB result in serum samples which were sent to the Tuberculosis Laboratory.
Materials and Methods: Clinical specimens which were sent to Ondokuz Mayıs University Medical Faculty Hospital tuberculosis laboratory between December 2013- March 2015 were analyzed retrospectively. Serum samples were taken to be 6 ml heparin tubes and sent to our laboratory and has been tested in accordance with manufacturer recommendations. This assay used, early secreted antigenic target 6-kDa protein (ESAT-6) and culture filtrate protein 10 (CFP10), to stimulate interferon-production in washed and enumerated peripheral blood mononuclear cells. Spots were counted and assays with 6 or more spots were considered positive.
Results: A total of 141 patient’s serum samples were studied, the average age of patients whose serum samples were sent is detected 33.03 (9 months-83 yearsold). Twentyeight patients in the case of this example, the T-Spot.TB positivity was observed. In 18 patients (64.2%) who has positivity of T-Spot.TB, EZN staining, tuberculosis culture and polymerase chain reaction (PCR) were not tested, only the T-Spot.TB has been studied. Three (2.1%) of 141 samples which was studied is detected culture positive, both culture posivity and the T-Spot.TB positivity was detected in only 2 (1.4%) patients.
Conclusion: In T-Spot.TB test, false posivite results is not seen like BCG vaccination and exposure to enviromental mycobacterias and forefront this test when compared with the tuberculin skin test. Also it is indicated to be more independent and responsive in the diagnosis of latent tuberculosis infection. Therefore we think that this test will be more forefront in the forthcoming years.
Keywords: Latent tuberculosis infection, diagnosis, T-Spot.TB, IGRA
ÖZ
Giriş ve amaç: T-Spot.TB testi tüberkülozun tanısında kullanılan ve interferon gamma salınımına dayanan bir testtir. Bu testte hastanın lenfositlerinin tüberküloz spesifik antijenlerle (ESAT-6 ve CFP10) uyarımını takiben T-lenfositlerinden interferon gamma üretimi ölçülmektedir. Çalışmamızda Tüberküloz Laboratuvarına gönderilmiş olan serum örneklerinde T.Spot.TB sonuçlarının incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Tüberküloz Laboratuvarına Aralık 2013- Mart 2015 yılları arasında gönderilmiş olan klinik örnekler retrospektif olarak incelenmiştir. Serum örnekleri heparinli tüpe 6 ml olacak şekilde alınmış ve laboratuvarımıza gönderilmiş ve üretici firma önerileri doğrultusunda çalışılmıştır. Bu testte yıkanmış ve sayılmış periferal mononükleer hücrelerde, tüberküloz spesifik antijenlerle (ESAT-6 ve CFP10) uyarımını takiben interferon gamma üretimi ölçülmektedir. Spotlar sayılmakta, 6 ve üzeri pozitif olarak kabul edilmektedir.
Bulgular: Toplam 141 hastanın serum örneği çalışılmıştır, serum örneği gönderilmiş olan hastaların yaş ortalaması 33.03 (9 aylık-83 yaş) olarak saptanmıştır. Bu örneklerden 28 hasta örneğinde T-Spot.TB pozitifliği görülmüştür. T-Spot.TB pozitifliği görülen hastalardan 18 (%64,2) hastada EZN boyama, tüberküloz kültürü ve polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) testleri istenmemiş olup sadece T-Spot.TB çalışılmıştır. T-Spot.TB çalışılmış olan 141 örneğin 3(%2,1) tanesinde kültür pozitifliği saptanmış olup, hem kültür hem T-Spot.TB pozitifliği sadece 2(%1,4) hastada saptanmıştır.
Sonuç: T-Spot.TB testinde BCG aşılanması ve çevresel mikobakterilerle maruziyete bağlı yalancı pozitiflik görülmemesi bu testi, tüberkülin deri testiyle kıyaslandığında ön plana çıkartmaktadır. Ayrıca latent tüberküloz infeksiyonu tanısında daha özgül ve duyarlı olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle bu testin ilerleyen dönemlerde daha ön plana çıkacağını düşünmekteyiz.
Keywords: Latent tüberküloz enfeksiyonu, tanı, T-Spot.TB, IGRA