Research Article
Betül Erismis, Gamze Gulcicek, Medine Sisman, Betul Yildirim Ozturk, Deniz Yilmaz, Itir Sirinoglu Demiriz
Ortadogu Tıp Derg, Volume 12, Issue 2, pp. 165-169
ABSTRACT
Aim: Pancytopenia is a clinical problem which has a wide differential diagnostic spectrum and may occur with various mechanisms. In this study we aimed to determine the most common etiologic causes in patients with pancytopenia.
Materials and Methods: The records of patients aged 18 years and older, who applied to the Health Sciences University Bakirkoy Dr. Sadi Konuk Training and Research Hospital between 2012 and 2017 and who were diagnosed with pancytopenia according to World Health Organization (WHO) criteria were retrospectively reviewed. Statistical Method: Mann-Whitney-U test was used for 2 groups and Kruskal-Wallis test was applied for 3 and more groups. Since no normal distribution was provided as a descriptive statistic, median and change interval values were given for continuous data.
Results: A total of 766 patients, 475 (62%) women and 291(38%) men, were included in the study. In these patients, non-hematologic causes were found in 77.7% and hematologic causes in 22.3% of patients with pancytopenia. Hematological etiologies were 72.2% benign and 27.8% malignant. Non-hematological causes were divided into groups as renal diseases (6.05%), rheumatological diseases (2.3%), infective diseases (10.7%), endocrinological diseases (3.8%), hypersplenism (14.4%), immunosuppressive drug use (17.4%), solid organ cancers (10.7%) and unidentified reasons (34.2%).
Conclusion: Pancytopenia should be evaluated carefully and the etiology should be detected quickly and corrected by appropriate treatment. It is an appropriate approach to exclude, firs the non-hematological causes (especially immunosuppressive drug use, hypersplenism, infection and solid organ cancers) and the benign causes of hematological reasons.
Keywords: pancytopenia, anemia, leukopenia, thrombocytopenia, malignancy
ÖZ
Amaç: Pansitopeni, çeşitli mekanizmalarla ortaya çıkabilen ve geniş bir ayırıcı tanı spektrumuna sahip klinik bir problemdir. Bu çalışmada pansitopenili hastalarda en sık görülen etiyolojik nedenleri belirlemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 2012-2017 yılları arasında başvuran ve Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre pansitopeni tanısı alan 18 yaş ve üstü hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi.
İstatistiksel Yöntem: İkili gruplara Mann-Whitney-U testi, 3 ve daha fazla grubun olduğu karşılaştırmalarda ise Kruskal-Wallis testi uygulandı. Tanımlayıcı bir istatistik olarak normal dağılım sağlanmadığından, sürekli veriler için ortanca ve değişim aralığı değerleri verildi. Bulgular: Çalışmaya 475 (%62) kadın ve 291 (%38) erkek olmak üzere toplam 766 hasta dahil edildi. Bu hastaların %77,7’sinde hematolojik olmayan nedenler, %22,3’ünde ise hematolojik nedenlerin pansitopeni etiyolojisinde rol oynadığı görüldü. Hematolojik etiyolojilerin %72,2’si benign, %27,8’i ise malign hastalıklardan oluşmaktaydı. Hematolojik olmayan nedenlerin ise; renal (%6,05), romatolojik hastalıklar (%2,3), enfektif hastalıklar (%10,7), endokrinolojik hastalıklar (%3,8), hipersplenizm (%14,4), immünsupresif ilaç kullanımı (%17,4), solid organ kanserleri (%10,7) ve tanımlanamayan nedenler (%34,2)’den oluştuğu görüldü.
Sonuç: Pansitopeni dikkatlice değerlendirilerek etiyolojisi hızlı bir şekilde tespit edilmeli ve uygun tedavi ile düzeltilmelidir. Öncelikle hematolojik olmayan nedenlerin (özellikle immünsupresif ilaç kullanımı, hipersplenizm, enfeksiyon ve solid organ kanserleri) ve hematolojik nedenlerden de benign hastalıkların dışlanması uygun bir yaklaşımdır.
Keywords: pansitopeni, anemi, lökopeni, trombositopeni, malignite
Research Article
Okan Dikker, Sembol Yildirmak, Mustafa Sahin, Murat Usta, Muberra Vardar, Eren Vurgun, Yuksel Cicek, Mustafa Durmuscan, Zeynep Altun, Fehmi Baran
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 1, pp. 63-72
ABSTRACT
Aim: This study aims to evaluate the alteration of hepcidin synthesis in response to inflammation and to reveal the relationship between hepcidin and acute phase reactants in Behcet’s disease (BD) which is also an inflammatory disease.
Material and Methods: That was included 52 BD patients (15 with active, 37 with inactive disease), 13 isolated iron deficiency anemia patients and 13 healthy controls; totally 78 individuals to the study. Patients with chronic disease anemia had 3 active and 1 inactive Behcet's disease. Levels of bioactive hepcidin-25 were measured by ELISA method.
Result: Low hepcidin levels were found significantly in inactive BD and the main BD groups comparing to healthy controls (p=0.015, p=0.014, respectively); in BD with anemia of chronic disease group comparing to healthy controls and isolated iron deficiency anemia group (p=0.007, p=0.003, respectively). Besides it was not found any significant difference between hepcidin levels of active BD group and healthy controls (p>0.05).
Conclusion: Contrary to its increment pattern in inflammation, increased hepcidin levels in Behcet’s patients were not detected. Alternation of serum Interleukin-6 (IL-6) levels with anti-inflammatory treatments affecting hepcidin levels necessitate hepcidin measurement only in Behcet’s patients who have been recently diagnosed and/or haven't received a treatment before and evaluation of the measurement together with IL-6 levels.
Keywords: Behcet’s disease, anemia of chronic disease, hepcidin
ÖZ
Amaç: Bu çalışmada, inflamasyona yanıt olarak hepsidin sentezindeki değişimin değerlendirilmesi ve inflamatuar bir hastalık olan Behçet hastalığında (BH) hepsidin ve akut faz reaktanları arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amaçlandı.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 52 BH (15 aktif, 37 inaktif hasta) 13 izole demir eksikliği anemisi hastası, 13 sağlıklı kontrol, toplamda 78 katılımcı dâhil edildi. Kronik hastalık anemili hastaların 3'ü aktif, 1'i inaktif behçet hastasıydı. ELISA yöntemiyle biyoaktif hepsidin-25 düzeylerini ölçüldü.
Bulgular: İnaktif BH ve ana BH gruplarında sağlıklı kontrollere göre anlamlı derecede düşük hepsidin düzeyleri saptandı (sırasıyla p=0.015, p=0.014); hepsidin düzeylerini, kronik hastalık anemisi olan BH grubu ile sağlıklı kontroller ve izole demir eksikliği anemisi grubu karşılaştırıldığında ve istatistiksel olarak anlamlı sonuç elde edildi. (sırasıyla p=0.007, p=0.003). Ayrıca aktif BD grubunun hepcidin düzeyleri ile sağlıklı kontroller arasında anlamlı bir fark bulunamadı (p> 0.05).
Sonuç: İnflamasyondaki artış paterninin aksine, Behçet hastalarında artmış hepsidin seviyelerini tespit edilmedi. Hepsidin seviyelerini etkileyen antiinflamatuar tedavilerin serum İnterlökin-6 (IL-6) düzeylerini değiştirdiğinden, daha önce teşhis edilmiş ve/veya daha önce tedavi almayan Behçet hastalarının IL-6 düzeyleri ile birlikte hepsidin düzeylerinin ölçümü ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Keywords: Behçet hastalığı, kronik hastalık anemisi, hepsidin
Research Article
Serkan Kırık
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 1, pp. 54-57
ABSTRACT
Aim: Breath-holding spells are non-epileptic condition that occurs frequently during childhood and cause anxiety for their families. In this study, we investigated the clinical and laboratory findings of patients who admitted to our pediatric neurology department.
Material and Methods: This is a retrospective study of the evaluated files of 48 patients who were diagnosed as breathholding spell. Gender of the patients, age at onset of seizures, types of seizures, triggering factors and frequencies were determined. Complete blood count, serum iron level, electroencephalography and electrocardiography results were evaluated. The parents were informed about the factors that provacated the seizure. Iron deficiency anemia has been diagnosed and iron replacement therapy has begun. All patients were re-evaluated after two months.
Results: The mean age of the patients in the study was 18.65 ± 13.15 years old. Twenty-six (%54,1) of the patients were male and 22 (%45,8) were female. In %84 of the patients, the duration of seizure was shorter than 2 minutes. Iron deficiency anemia was detected in %75 of the patients and most of the patients number and duration of spells decreased after the iron replacement therapy.
Conclusion: Iron deficiency anemia is frequently observed in patients with breath holding spells. Iron replacement treatment reduces seizure frequency is important.
Keywords: iron deficiency anemia, breath holding spell, paroxismal
ÖZ
Amaç: Katılma nöbeti çocukluk çağında sık karşılaşılan ve ailelerin tedirgin olduğu önemli bir non-epileptik bir durumdur. Bu çalışmada çocuk nöroloji klinğimize başvuran hastaların klinik ve laboratuvar bulgularını araştırdık.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma, katılma nöbeti tanısı alan 48 hastanın dosyalarının incelendiği retrospektif bir çalışmadır. Hastaların cinsiyetleri, nöbet başlangıç yaşları, nöbet tipleri, tetikleyen faktörler ve sıklıkları belirlendi. Tam kan sayımı, serum demir düzeyi, elektroensefalografi ve elektrokardiyografi sonuçları değerlendirildi. Ailelere nöbeti tetikleyen faktörler konusunda bilgi verildi. Demir eksikliği anemisi belirlenen hastalara demir replasmanı tedavisi başlandı. Tüm hastalar iki ay sonra tekrar değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 48 hastanın yaş ortalamaları 18,65±13,15 aydı. Hastaların 26’ sı (%54,1) erkek, 22’ si (%45,8) kız bireylerden oluşmaktaydı. Hastaların %84 ‘ünde nöbet süresi 2 dakikadan kısa süreliydi. Hastaların %75’ inde demir eksikliği anemisi saptandı ve hastaların büyük kısmında demir replasmanı tedavisi sonrası şikayetlerde gerileme görüldü.
Sonuç: Katılma nöbetinin sık olarak görülmesi ve bu hastalarda demir eksikliği anemisinin karşımıza sıkça çıkması önemlidir. Demir replasmanı sonrası şikayetlerin gerilemesi yüz güldürücüdür.
Keywords: demir eksikliği anemisi, katılma nöbeti, paroksismal
Research Article
Mustafa Kaplan, Nisbet Yılmaz, Gülsüm Özet
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 4, pp. 431-435
ABSTRACT
Aim: In this study, we aimed to evaluate the basal value of immature reticulocyte fraction (IRF) in healthy population,
the baseline IRF level in patients with iron deficiency anemia (IDA), and the IRF response to oral iron replacement
therapy.
Material and Method: This study was conducted with 100 study patients diagnosed with IDA and 103 control
group patients who were admitted to the internal medicine polyclinic between March 2011 and September 2011. At
the time of diagnosis whole blood count, reticulocyte and IRF parameters were studied and then oral iron replacement
therapy was started to the study group patients. The same parameters were prospectively restudied after 7 days
of follow-up. Beckman-Coulter LH750 / 780 instrument was used for the study.
Results: The gender distribution of the control and study group was similar and the average age of the participants
was 44. In the study group, the mean pre-treatment IRF value of the patients was found to be lower than the mean
IRF value of the control group (0.22 ± 0.05% / 0.24% ± 0.05%; p> 0.05). In patients who were referred for control
in the seventh day of treatment, the mean hemoglobin value increased from 9.85 ± 1.52 g / dL to 10.8 ± 1.48 g / dL
(p <0.05) and IRF values increased from 0.22 ± 0.05% to 0.43 ± 0.39% (p <0.05). Although the IRF increase was
more obvious in patients with low hemoglobin levels, younger age and female sex in subgroup analysis, there was
no statistically significant difference between groups.
Conclusion: In this study, baseline IRF value of healthy population measured with Beckman-Coulter LH750 / 780
instrument was found 0.24 ± 0.05%. IRF levels decrease in patients with newly diagnosed IDA and increases in
correlation with the reticulocyte crisis after oral iron replacement therapy.
Keywords: Immature reticulocyte fraction, reticulocyte, microcytic anemia
ÖZ
Amaç: Bu çalışmada immatür retikulosit fraksiyonu (IRF)’nun sağlıklı populasyondaki bazal değerini, demir eksikliği anemisi (DEA) olan hastalarda bazal IRF düzeyini ve oral demir replasman tedavisine IRF yanıtının değerlendirilmesini amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma Mart 2011-Eylül 2011 tarihleri arasında dahiliye polikliniğine başvuran ve yeni tanı DEA tanısı konulan 100 çalışma hastası ve 103 sağlıklı kontrol grubu ile yapılmıştır. Hastalardan tanı anında tam kan sayımı, retikulosit, IRF parametreleri çalışıldıktan sonra çalışma grubu hastalarına oral demir replasman tedavisi başlanmıştır. 7 gün sonra kontrole çağrılan hastalarda aynı parametreler prospektif olarak tekrar çalışılmıştır. Çalışma için Beckman-Coulter LH750/780 cihazı kullanılmıştır.
Sonuçlar: Kontrol grubu ve çalışma grubununun cinsiyet dağılımı benzer olup çalışmaya katılanların ortalama yaşı 44’tü. Çalışma grubunda hastaların tedavi öncesi ortalama IRF değeri kontrol grubundaki hastalara göre düşük bulunmuştur (%0.22±0.05 / %0.24±0.05; p>0.05). 7 günlük tedavi sonrası kontrole çağrılan hastalarda hemoglobin değeri 9.75 ±1.52 g/dl’den 10.8±1.48 g/dl’ ye (p<0.05), IRF değerleri ise %0.22±0.05’ten %0.43±0.39’a yükselmiştir (p<0.05). Alt grup analizlerinde hemoglobin değeri düşük olanlarda, 45 yaşından genç olanlarda ve kadın cinsiyette IRF artışı daha belirgin olmakla beraber istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır (p>0.05).
Sonuç: Bu çalışmada sağlıklı populasyonda Beckman-Coulter LH750/780 cihazı ile ölçülen bazal IRF değeri %0.24±0.05 olarak bulunmuştur. Yeni tanı DEA olan hastalarda IRF düzeyinin düştüğü ve oral demir replasman tedavisi alan hastalarda IRF’nin retikulosit krizine korele bir şekilde arttığı gösterilmiştir.
Keywords: İmmatür retikulosit fraksiyonu, retikulosit, mikrositik anemi