Research Article
Funda Erdoğan, Cemile Dayangan Sayan, Mahmut İlkin Yeral, Zehra Sema Özkan, Nevin Sağsöz
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 4, pp. 555-560
ABSTRACT
Aim: The purpose of the research is evaluation of pre-operative white blood cell, neutrophil, lymphocyte, platelet, neutrophil/lymphocyte ratio, platelet/lymphocyte ratio, platelet distribution width, mean platelet volume and plateletcrit values of patients who diagnosed with adenomyosis or leiomyoma histopathologically.
Material and Method: The research group consist of 640 patients. For gathering data, we review the patients’ files retrospectively and we use patients’ complete blood count (CBC) results.
Results: The mean age of the patients are 54.89±5.11 years. 61.40% (n=393) of them are diagnosed with leiomyoma and 38.60% (n=247) of them are diagnosed with adenomyosis histopathologically. There was no difference between the groups in terms of white cell and platelet count, platelet distribution width, platelet crit, platelet / lymphocyte ratios, and neutrophil / lymphocyte ratios. Mean platelet volume and neutrophil counts in the leiomyoma group were significantly higher than in the adenomyosis group.
Conclusions: The mean platelet volume and neutrophilia percentage values are promising as an adjunctive method in differential diagnosis of leiomyoma and adenomyosis diseases, but these findings should be supported by prospective controlled studies.
Keywords: adenomyosis, leiomyoma, platelet/lymphocyte ratio, neutrophil/lymphocyte ratio
ÖZ
Amaç: Bu çalışmada histerektomi sonrası, adenomiyosis ya da leiomyoma histopatolojik tanısı alan hastaların pre-operatif beyaz küre ve platelet sayısı, nötrofili, nötrofil/lenfosit oranı, platelet/lenfosit oranı, platelet dağılım genişliği, ortalama platelet hacmi ve plateletcrit değerlerinin değerlendirilmesi ve iki hastalık arasında bu değerler açısından fark olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Post-operatif histopatolojik tanıları leiomyoma ya da adenomyosis olan 640 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri ve hemogram testi sonuçları retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Toplam 640 hastanın, %61,40’ı (n=393) leiomyoma ve %38,60’ı (n=247) adenomyosis histopatolojik tanısı almıştı. Gruplar arasında beyaz küre ve platelet sayısı, platelet dağılım genişliği, platelet crit, platelet/lenfosit oranları ve nötrofil/lenfosit oranları açısından fark yoktu. Leiomyoma grubunda ortalama platelet hacmi değerleri ve nötrofil yüzdeleri anlamalı olarak adenomiyozis grubuna göre yüksekti.
Sonuçlar: Ortalama platelet hacmi ve nötrofili yüzdesi değerleri leiomyoma ve adenomyozis hastalıkları ayırıcı tanısında yardımcı bir yöntem olarak kullanılabileceği konusunda umut vericidir ancak bu bulguların prospektif kontrollü çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir.
Keywords: adenomyozis, leiomyoma, platelet/lenfosit oranı, nötrofil/lenfosit oranı
Research Article
Ayca Ant, Felat Toprak, Arzubetul Duran, Burcu Vural, Caner Kilic, Tuncay Tunccan, Samet Ozlugedik
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 4, pp. 450-455
ABSTRACT
Aim: Salivary gland tumors (SGTs) are rare neoplasms thus, the local records are valuable to obtain the epidemiological overview. This study aimed to determine the demographic and clinicopathological features of SGTs in our clinic and compare the findings with the studies from Turkey and all over the world.
Material and methods: The data of 185 patients who underwent surgery for SGT in The Department of Otorhinolaryngology-Head and Neck Surgery of a tertiary referral center between 2012 and 2017 were studied retrospectively. The demographic and clinicopathological features of the patients were recorded.
Results: Among all patients with primary and secondary SGTs, the median age was 53 years, 54.6% of the patients were men. Patients with primary tumor constituted 96.8% of all cases. Malignancy rate was 14. Parotid gland was the most common location (90%). Nearly half of all primary tumors were diagnosed as pleomorphic adenoma (n=84, 46.9%). Mucoepidermoid carcinoma was the most common malign neoplasm of the parotid gland. There were only six patients (3.2%) that had secondary SGT.
Conclusion: Pleomorphic adenoma and mucoepidermoid carcinoma were the most common benign and malign pathologies, respectively. The lowest malignancy rate and the highest rate of warthin tumor of the existing literature were the most conspicuous findings of our study. Although the frequency of the secondary SGTs is low, the possibility of metastasis should be considered especially for the patients above 65 years of age.
Keywords: adenoma, pleomorphic, carcinoma, mucoepidermoid, neoplasm, parotid, salivary gland
ÖZ
Amaç: Tükürük bezi tümörleri (TBT’ler) nadir görülen neoplazmlardır, bu nedenle lokal kayıtlar epidemiyolojik bir bakış açısı elde etmek için değerlidir. Bu çalışma, kliniğimizde opere edilen TBT’lerin demografik ve klinikopatolojik özelliklerini belirlemeyi ve bu bulgular ile Türkiye ve tüm dünyadaki çalışmaları karşılaştırmayı amaçlamıştır.
Gereç ve yöntemler: 2012 ve 2017 yılları arasında bir üçüncü basamak sağlık merkezinin Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Kliniği’nde TBT nedeniyle opere edilen 185 hastanın verileri geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik ve klinikopatolojik özellikleri kaydedildi.
Bulgular: Primer ve sekonder TBT’li tüm hastalar arasında median yaş 53, hastaların %54,6’sı erkekti. Primer tümörlü hastalar tüm vakaların %96,8’ini oluşturmaktaydı. Malignite oranı 14 idi. Parotis bezi en sık lokalizasyondu (%90). Tüm primer tümörlerin yaklaşık yarısına pleomorfik adenom tanısı kondu (n = 84, %46,9). Mukoepidermoid karsinom, parotis bezinin en sık görülen malign neoplazmı idi. Sekonder TBT’si olan sadece altı hasta (%3,2) vardı.
Sonuç: Pleomorfik adenom ve mukopidermoid karsinom sırasıyla en sık görülen benign ve malign patolojilerdir. Literatürdeki en düşük malignite oranı ve en yüksek warthin tümörü oranı çalışmamızın en çarpıcı bulgularıdır. İkincil TBT’lerin sıklığının düşük olmasına rağmen, özellikle 65 yaşın üzerindeki hastalarda metastaz olasılığı düşünülmelidir.
Keywords: adenom, pleomorfik, karsinom, mukoepidermoid, neoplazi, parotis, tükürük bezi
Research Article
Mehmet Suat Yalçın, Serhat Sayın, Burak Bursalı
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 3, pp. 219-223
ABSTRACT
Aim: In our study we scanned the polyps detected during the colonoscopic procedures performed in our endoscopy unit. We aimed to compare the polypectomy results with the literature.
Material and Method: In Aksaray University Training and Research Hospital Gastroenterology Endoscopy Unit 1806 colonoscopies performed between January 2016 and June 2018 were retrospectively reviewed. Patients’ gender, age and indications for colonoscopy were recorded. In addition, localization, size, number and histopathological features of polyps were recorded.
Results: A total of 341 polyps were detected in 224 (12.4%) of 1806 patients who underwent colonoscopy in our study. 95 of the patients were female (42.4%) and the mean age was 59.2 ± 11.9, while 195 were male (57.6%) and the mean age of the male was 57.4 ± 13.0. The most frequent indication for colonoscopy was constipation (35.7%). 74.3% of polyps were in the left colon. 77.4% of polyps were adenomatosis. Of 224 patients, 60 (26.7%) were in the high-risk group. Our rate of detection of adenocarcinoma was 4.9%.
Conclusion: In our study, we found that findings related to polyps detected as a result of endoscopic unit operations were generally consistent with the literature. Unlike previous studies, there was no statistically significant difference between the ages of high and low risk patients.
Keywords: colonoscopy, colorectal polyps, adenomatosis
ÖZ
Amaç: Çalışmamızda Endoskopi Ünitesinde yapılan kolonoskopik işlemler sırasında tespit edilen polipleri geriye doğru taradık. Polipektomi sonuçlarımızı literatür ile karşılaştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Endoskopi Ünitesi’nde Ocak 2016 ile Haziran 2018 tarihleri arasında yapılan 1806 kolonoskopi işlemi retrospektif olarak incelendi. Polip saptanan hastaların cinsiyet, yaş, kolonoskopi endikasyonu ve poliplerin lokalizasyon, boyut, sayı ve histopatolojik özellikleri kayıt edildi.
Bulgular: Çalışmamızda kolonoskopi yapılmış 1806 hastanın 224 (%12,4) tanesinde toplam 341 adet polip saptandı. Hastaların 95’i kadın (%42,4) ve yaş ortalamaları 59,2±11,9 iken 195’i erkek (%57,6), erkeklerin yaş ortalaması 57,4±13,0 idi. Kolonoskopi için en sık endikasyon kabızlıktı (%35,7). Poliplerin %74,3’ü sol kolonda bulunuyordu. Poliplerin %77,4’ü adenomdu. 224 polip saptanan hastamızın 60 tanesi (%26,7) yüksek risk grubunda bulunuyordu. Adenokarsinom saptanma oranımız %4,9 idi.
Sonuç: Çalışmamızda endoskopi ünitemizde yapılan işlemler sonucunda tespit edilen polipler ile ilgili bulguların genel olarak literatür ile uyumlu olduğunu saptadık. Daha önceki çalışmalardan farklı olarak yüksek ve düşük riskli hastaların yaşları arasında istatistiksel anlamlı farklılık saptanmadı.
Keywords: kolonoskopi, kolorektal polipler, adenom
Research Article
Muhammed Kizilgul, Mustafa Caliskan, Bekir Ucan, Erkam Sencar, Davut Sakiz, Erman Cakal, Mustafa Ozbek
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 1, pp. 13-19
ABSTRACT
Aim: The studies conducted to investigate the association between biochemical manifestations of hyperparathyroidism such as serum parathyroid hormone, serum calcium, and serum phosphate levels, and parathyroid adenoma weight and volume have conflicting results. We aimed to investigate whether there is an association of preoperative size of adenoma with laboratory parameters and cardio-metabolic risk factors in patients with primary hyperparathyroidism.
Material and Method: Seventy-five patients with PHPT and 96 control subjects were enrolled in the study. Demographic, anthropometric and biochemistry data were recorded. Correlation analysis was used for determining the relation between adenoma volume and cardio-metabolic parameters. Preoperative adenoma volume was calculated by the ellipsoid model formula.
Results: Mean age was similar between groups (52.69 ± 10.91 to 53.33 ± 7.70, p:0.667). Mean size of adenoma was 1.42 ± 2.62 cm3. Size of adenoma was positively correlated with calcium and parathormone levels and negatively correlated with vitamin D level (p<0.05). Size of adenoma was not correlated with cardio-metabolic risk factors including systolic blood pressure, diastolic blood pressure, age, fasting plasma glucose, lipid profile, body mass index, carotis intima media thickness, CRP and HOMA-IR (p>0.05). PTH, calcium, phosphorus or vitamin D levels were also not correlated cardio-metabolic risk factors.
Conclusions: Adenoma volume has a correlation with parathormone, calcium, phosphorus and vitamin D levels, however, it is not associated with cardio-metabolic risk factors.
Keywords: Primary hyperparathyroidism, adenoma volume, cardio-metabolic risk factors
ÖZ
Amaç: Primer hiperparatiroidili hastalarda, paratiroid adenom ağırlığı veya hacminin hiperparatiroidinin biyokimyasal parametreleri ile ilişkisini araştıran çalışmaların sonuçları çelişkilidir. Bu çalışmada, primer hiperparatiroidili hastalarda preoperatif adenom hacmi ile labaratuvar parametreleri ve kardiyo-metabolik risk faktörleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesini amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya primer hiperparatiroidisi olan 75 hasta ve 96 kontrol olgusu alındı. Demografik, antropometrik ve biyokimyasal veriler kaydedildi. Adenom hacmi ile labaratuvar ve kardiyo-metabolik risk faktörleri arasındaki ilişki korrelasyon analizi ile değerlendirildi. Preoperatif adenoma hacmi ellipsoid model formülü ile hesaplandı.
Sonuçlar: Ortalama yaş her iki grupta benzerdi (52.69 ± 10.91 to 53.33 ± 7.70, p:0.667). Ortalama adenom hacmi 1.42 ± 2.62 cm3 idi. Paratiroid adenom hacmi, parathormon ve kalsiyum düzeyleri ile pozitif korrele iken, vitamin D düzeyleri ile negatif korrele idi (p<0.05). Paratiroid adenom hacmi, kardiyo-metabolik risk faktörleri olan sistolik ve diyastolik kan basıncı, yaş, açlık plazma glukozu, lipid profili, vücut kitle indeksi, karotis intima media kalınlığı, CRP ve HOMA-IR ile ilişkili değildi (p>0.05). Parathormon, kalsiyum, fosfor veya vitamin D düzeyleri ile kardiyo-metabolik risk faktörleri arasında ilişki saptanmadı (p>0.05).
Sonuç: Paratiroid adenoma hacmi ile parathormon, kalsiyum ve vitamin D düzeyleri arasında korrelasyon olmasına rağmen paratiroid adenoma hacmi ile kardiyo-metabolik risk faktörleri arasında ilişki saptanmadı.
Keywords: Primer hiperparatiroidi, adenoma hacmi, kardiyometabolik risk faktörleri
Case Report
Mustafa Çalışkan, Selvihan Beysel, Muhammed Kızılgül, Güleser Saylam, Erman Çakal
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 3, pp. 394-399
ABSTRACT
While mediastinal parathyroid carcinoma is a rare entity by itself, multiglandular coexistence of parathyroid carcinoma and parathyroid adenoma represents an extremely rare condition. Herein, we report such a rare presentation of multiglandular parathyroid neoplasm with an ectopic parathyroid carcinoma in the mediastinum and parathyroid adenoma on neck in a patient with persistent primary hyperparathyroidism (PHP). This 38-year-old female patient who initially presented with nephrolithiasis and osteopenia was subsequently diagnosed as having PHP. Following bilateral surgical neck exploration, existence of a parathyroid adenoma on the right side of neck was revealed. However, due to the persistence of hypercalcemia postoperatively, a single photon emission computed tomographic (SPECT/CT) examination was performed which showed a mass lesion in the anterior mediastinum. A surgical procedure was performed and the lesion, 10x10x3 mm in dimensions, confirmed to be a parathyroid carcinoma by histopathologic examination. At 1-year of follow-up there was no tumor recurrence or hypercalcemia. This is the first patient who had coexistent of ectopic mediastinal parathyroid carcinoma and parathyroid adenoma in the neck with persistent PHP. This case emphasises the difficulties in diagnosing and managing parathyroid disease. Multiple diagnostic studies are crucial for identification of multiple parathyroid glands in patients with persistent PHP.
Keywords: Parathyroid carcinoma, parathyroid adenoma, mediastinum, primary hyperparathyroidism
ÖZ
Mediastinal paratiroid karsinom nadir görülmektedir, ancak mültiglandüler paratiroid karsinom ile birlikte paratiroid adenomun görülmesi çok daha nadirdir. Persistan primer hiperparatiroidisi (PHP) olan bir hastada, mediastende ektopik paratiroid karsinoma ile birlikte boyunda paratiroid adenoma birlikteliği olan nadir multiglandüler paratiroid neoplazi vakasını sunmaktayız. Nefrolitiazis ve osteopenia şikayeti olan 38 yaşında kadın hastaya PHP tanısı kondu. Bilateral boyun eksplorasyonu sonrası, boyunda sağ tarafta paratiroid adenoma saptandı. Postoperatif hiperkalsemi devam etmesi nedeniyle, tek proton emisyonlu tomografi (SPECT/CT) taramasında ön mediastende tutulum gösterildi. Lezyona cerrahi uygulandı, 10x10x3 mm boyutunda paratiroid karsinom histopatolojik olarak doğrulandı. 1-yıllık takip sonunda, tümör rekürensi ve hiperkalsemi görülmedi. Persistan PHP’li hastada ektopik mediastende paratiroid karsinom ve boyunda paratiroid adenom birlikteliği olan ilk vakadır. Bu vaka paratiroid hastalığında tanı ve takipteki zorlukları göstermektedir. Persistan PHPT’li hastalarda multiple paratiroid bezleri gösterebilmek için multiple tanısal metodlar kullanılmalıdır.
Keywords: Paratiroid karsinom, paratiroid adenoma, mediasten, primer hiperparatiroidi