Research Article
Neslihan Çelik, Cemile Biçer, Onur Çelik, Ayşe Çarlıoğlu, Murat Alışık
Ortadogu Tıp Derg, Volume 12, Issue 2, pp. 279-287
ABSTRACT
Aim: The purpose of this study was to evaluate the relation between chronic hepatitis B (CHB) and the thiol/disulfide balance, used as a marker of oxidative stress.
Materials and Methods: This study was conducted between May 2016 and July 2016 at the Erzurum Regional Training and Research Hospital Infectious Diseases Polyclinic. 63 subjects with CHB and 60 healthy volunteers without any known diseases were included in the study. In term of measuring dynamic thiol/disulfide homeostasis, we used the novel automated assay method developed by Erel and Neselioglu.
Results: Native thiol (SH), total thiol (total SH) and disulfide (SS) levels were determined; measures such as SS/SH, SS/total SH, and SH/total SH were calculated. It is determined that CHB group’s SH levels (P=0.041), total SH levels (P=0.043) were lower than the control group’s. There is negative correlation between Anti-HBc total IgG and total SH, SH, SH/total SH, there is positive correlation between Anti-HBc total IgG and SS/SH, SS/total SH ratio. There is negative correlation between BMX index and total SH, SH, SH/total SH and positive correlation between SS/total SH, SS/SH. Positive correlation is determined between total protein, albumin and total SH, SH.
Conclusions: In our study thiol levels as an antioxidant were found to be low in CHB patients. Thiol levels were again emphasized as a new marker in hepatitis B. Thiol levels in CHB are thought to shed light to slowing of disease course and improving new treatment efforts with more wide studies.
Keywords: chronic hepatitis B, thiol/disulfide balance, oxidative stress
ÖZ
Amaç: Bu çalışmanın amacı, oksidatif stres belirteci olarak kullanılan tiyol / disülfit dengesi ile kronik hepatit B (KHB) arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma Mayıs 2016 - Temmuz 2016 tarihleri arasında Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Polikliniğinde yapıldı. Çalışmaya KHB’li 63 hasta ve bilinen herhangi bir hastalığı olmayan 60 sağlıklı gönüllü dahil edildi. Dinamik tiyol /disülfit dengesini ölçmek için Erel ve Neselioğlu tarafından geliştirilen yeni otomatik analiz yöntemini kullanıldı. Doğal tiyolden (SH) sonra, toplam tiyol (toplam SH) ve disülfit (SS) seviyeleri belirlendi; SS/SH, SS/toplam SH ve SH/toplam SH gibi ölçüler hesaplandı.
Bulgular: KHB grubunda, SH seviyelerinin (P=0,041), toplam SH seviyelerinin (P = 0,043) kontrol grubundan düşük olduğunu tespit edildi. Anti-HBc toplam IgG ile toplam SH, SH, SH/toplam SH arasında negatif korelasyon vardı, Anti-HBc toplam IgG ile SS/SH, SS/toplam SH oranı arasında pozitif korelasyon vardı. BMX indeksi ile toplam SH, SH, SH/toplam SH arasında negatif, SS/total SH, SS/SH arasında pozitif korelasyon vardı. Toplam protein, albümin ve toplam SH, SH arasında pozitif korelasyon bulundu.
Sonuç: Çalışmamızda KHB hastalarında antioksidan olarak tiyol düzeyleri düşük bulundu. Hepatit B’de tiyol düzeyinin yeni bir belirteç olduğu tekrar vurgulandı. Gelecekte yapılacak daha geniş çalışmalarla KHB’de tiyol düzeyleri hem hastalığın seyrinin yavaşlatılması hemde yeni tedavi geliştirme çabalarına ışık tutacağı düşünülmektedir.
Keywords: kronik hepatit B, tiyol/disülfit dengesi, oksidatif stres
Review
Emine Parlak
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 4, pp. 577-584
ABSTRACT
Chronic hepatitis C (CHC) infection is a significant health problem that affects 185 million people worldwide. Complications such as fibrosis, cirrhosis, liver failure and liver cancer may also develop. The hepatitis C virus (HCV) may also progress with non-hepatic involvement. At least one extrahepatic manifestation (EHM) is observed in two out of three of these patients. EHMs may not always be seen together with liver disease findings, and may even appear before clinical chronic viral hepatitis findings. HCV can be diagnosed earlier by means of careful systematic examination. EHMs such as kidney diseases, autoimmune diseases, hematological diseases, diabetes and cardiomyopathy may be encountered in chronic HCV. EHMs can cause morbidity and mortality. Contemporary effective, oral, direct-acting antiviral (DAA) drugs are the first-choice medications. Sustained virological response (SVR) and a high success rate can be achieved in HCV patients with access to these drugs. This report discusses the current status of HCV infection, EHMs, and the available therapeutic options in the treatment of renal failure.
Keywords: chronic hepatitis C, extrahepatic manifestation, direct-acting antiviral
ÖZ
Kronik Hepatit C (KHC) infeksiyonu önemli bir sağlık problemidir. Dünyada 185 milyon insanı etkilemiştir. Hastalarda fibroz, siroz, karaciğer yetmezliği, karaciğer kanseri gibi komplikasyonlar gelişebilir. Özellikle hepatit C virüsü (HCV) karaciğer dışı tutulumlarla da seyredebilir. Bu hastaların üçte ikisinde en az bir extrahepatik bulgu (EHB) izlenmektedir. EHB her zaman karaciğer hastalığı bulguları ile birlikte görülmez. Hatta kronik viral hepatit klinik bulgularından önce EHB çıkabilmektedir. Dikkatli yapılan sistematik muayene ile HCV tanısı daha erken konulabilir. Kronik HCV’de böbrek hastalıkları, otoimmun hastalıklar, hematolojik hastalıklar, diabet, kardiomyopati gibi EHB ile karşılaşabiliriz. EHB morbidite ve mortalite nedeni olabilir. Güncel etkili, oral, güvenilir direkt etkili antiviral (DEA) ilaçlar birincil tercih edilen ilaçlardır. Bu ilaçlara ulaşabilen HCV hastalarında sürekli virolojik yanıta (SVR) ulaşılabilmektedir. Yüksek başarı oranı sağlanmaktadır. Bu raporda HCV infeksiyonun güncel durumu, ekstrahepatik bulgular, renal yetmezlikte güncel yeni tedavi tercihlerine değinilecektir.
Keywords: kronik hepatit C, ekstrahepatik bulgular, direkt etkili antiviral
Research Article
Mehmet Suat Yalçın, Fatih Kaya
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 4, pp. 524-528
ABSTRACT
Aim: Approximately 210 million peoples worldwide are estimated to be infected with chronic HCV. Nowadays, with the use of direct-acting antiviral agents, sustained viral response rates of more than 95% have been achieved in HCV. In our country, these drugs have been used for the last two years. The desired results could not be reached in the number of patients reaching treatment.
In this study, we investigated the prevalence of HBsAg and HCV in Aksaray. In addition, we aimed to reveal the demographic characteristics of patients infected with HCV, their awareness about the disease and the rates of access to treatment.
Material and methods: In this study, 11716 patients admitted to Aksaray Training and Research Hospital Gastroenterology, Infectious Diseases Outpatient Clinic and Endoscopy Unit between January 2016 and October 2018 were retrospectively screened. HCV positive patients were called from their contact numbers.
Results: HBsAg was detected in 244 (2.08%) and anti-HCV positivity in 71 (0.6%) of 11716 patients. Fifty-three patients with HCV were included in the study. 16 patients could not be reached. Nine of these patients were treated with new treatment regimens at the external center. Nine patients were reached during this study and were provided access to treatment. All of these patients were able to tolerate treatment and a permanent viral response was found.
Conclusion: Direct effective antiviral agents are effective and safe drugs in patients with HCV. Additional efforts and means of communication are needed to enable patients to access drugs.
Keywords: hepatitis C virus, direct effective antiviral agents, permanent viral response
ÖZ
Amaç: Tüm dünyada yaklaşık olarak 210 milyona yakın kişinin kronik HCV ile enfekte olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde doğrudan etkili antiviral ajanların kullanılmasıyla HCV’de tedavi başarısı %95’in üzerinde kalıcı viral yanıt oranlarına ulaşılmıştır. Ülkemizde de bu ilaçlar son iki yıldır kullanılmaktadır. Tedaviye ulaşan hasta sayılarında istenen sonuçlara ulaşılamamıştır.
Bu çalışmada Aksaray İlindeki HBsAg ve HCV prevalansını araştırdık. Ayrıca HCV ile enfekte olan hastaların demografik özellikleri, hastalıkla ilgili farkındalıklarını ve tedaviye ulaşım oranlarını ortaya çıkarmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Ocak 2016 ile Ekim 2018 tarihleri arasında Aksaray Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji, Enfeksiyon hastalıkları polikliniği ve endoskopi ünitesine başvuran 11716 hasta geriye doğru tarandı. HCV pozitif hastalar iletişim numaralarından arandı.
Bulgular: 11716 hastanın 244’ünde (%2,08) HBsAg ve 71’inde (%0,6) anti-HCV pozitifliği saptandı. Ulaşılabilen elli üç HCV’li hasta çalışmaya alındı. 16 hastaya ulaşılamadı. Bu hastalardan 9’unun dış merkezde yeni tedavi rejimleri ile tedavi aldıkları saptandı. Dokuz hastaya bu çalışma sırasında ulaşılarak tedaviye ulaşmaları sağlandı. Bu hastaların tamamının tedaviyi tolere edebildiği ve kalıcı viral yanıt sağlandığı tespit edildi.
Sonuç: HCV’li hastalarda doğrudan etkili antiviral ajanlar etkili ve güvenilir ilaçlardır. Hastaların ilaçlara ulaşımını sağlamak için ek çabalara ve bilgilendirmelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Keywords: hepatit C virüsü, direk etkili antiviral ilaçlar, kalıcı viral yanıt
Research Article
Fikriye Milletli-Sezgin, Rukiye Nar, Lokman Hızmalı
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 4, pp. 396-403
ABSTRACT
Aim: To evaluate the relationship between dynamic thiol-disulfide homeostasis which is a novel oxidative stress marker and levels of HBV DNA, and the oxidant-antioxidant balance.
Material and Method: In the controlled study which included chronic hepatitis B (CHB) patients and healthy volunteers, dynamic Thiol-disulphide homeostasis (TDH) was measured using a novel automated method developed by Erel. Disulfide / total thiol (%), disulfide / native thiol (%), and native thiol / total thiol (%) rates were calculated using the previously determined concentrations of disulfides, native thiols, and total thiols.
Results: Of thiol / disulfide homeostasis parameters, native thiol, total thiol, and disulfide levels were statistically lower in the CHB patient group (p <0.05). As a result of the correlation analyses, a significant negative correlation was determined between HBV DNA levels and disulfide / native thiol, disulfide / total thiol, and native thiol / total thiol parameters (p <0.05).
Conclusions: Our results suggest that oxidative stress increases with the rise in HBV-DNA levels and that the antioxidant defense may have weakened.
Keywords: chronic hepatitis B, thiol-disulfide homeostasis, HBV-DNA
ÖZ
Amaç: HBV DNA seviyeleri ile yeni bir oksidatif stres belirteci olan dinamik tiyol-disülfit homeostazı ve oksidan-antioksidan dengesi arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Kronik hepatit B (KHB) hastalarını ve sağlıklı gönüllüleri içeren kontrollü çalışmada, dinamik Tiyol-disülfid hemostazı (TDH), Erel tarafından geliştirilen yeni bir otomatik yöntem kullanılarak ölçüldü. Disülfid / total tiyol (%), disülfid / nativ tiyol (%) ve nativ tiyol / total tiyol (%) oranları, önceden belirlenmiş disülfid konsantrasyonları, nativ tiyoller ve total tiyoller kullanılarak hesaplandı.
Bulgular: Tiyol / disülfit homeostazı parametrelerinde, nativ tiyol, total tiyol ve disülfit seviyeleri KHB hasta grubunda istatistiksel olarak düşüktü (p <0.05). Korelasyon analizleri sonucunda HBV DNA düzeyleri ve disülfit / nativ tiyol, disülfit / total tiyol ve nativ tiyol / total tiyol parametreleri arasında anlamlı bir negatif korelasyon tespit edildi (p <0.05).
Sonuç: Sonuçlarımız oksidatif stresin HBV-DNA seviyelerinin yükselmesiyle arttığını ve antioksidan savunmanın zayıflamış olabileceğini göstermektedir.
Keywords: kronik hepatit B, tiyol-disülfid hemostazı, HBV-DNA
Research Article
Burak Bursalı, Serhat Sayın, Ramazan Gökdemir
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 2, pp. 181-186
ABSTRACT
Objective: The aim of this study is to investigate the etiological, epidemiological, clinical and laboratory findings of patients hospitalized in internal clinics with elevated transaminases and to create a point of view with clinical cues for acute hepatitis.
Methods: A total of 102 patients who were hospitalized in Internal Medicine and Infectious Diseases Clinics between January 2010 and September 2013 and whose transaminase levels were at least five times higher than the upper limit were included in the study. Patients’ age, sex, etiology, laboratory findings, length of stay in the clinic, and duration of liver enzymes normalizations were examined retrospectively. ANOVA, Kruskal-Wallis and chi-square tests were used in the analysis of qualitative and quantitative data.
Results: Of the 102 patients with acute liver injury, 58 (56.9%) were female and 44 (43.1%) were male. The average age is 46 years. The study group consisted of three main groups: toxic hepatitis (34.3%), acute viral hepatitis (25.5%) and ischemic hepatitis (17.6%). This was followed by acute nonbiliary pancreatitis (6.9%), autoimmune hepatitis (4.9%) and other (10.8%) groups. Transaminase and bilirubin values were higher in acute viral hepatitis than other groups. Acute viral hepatitis group hospitalized for the longest time. The group which the liver enzymes recovered at the latest was toxic hepatitis. The two most common causes of toxic hepatitis were nonsteroidal anti-inflammatory drugs and herbal products. In the ischemic hepatitis group, the mean age was significantly higher. Alcohol use was not effective on the duration of hospitalization and normalization of liver enzymes.
Conclusion: Rapid determination of etiology, shortening hospitalization periot, and proper use of laboratory tests are important in patients with elevated transaminases. The purpose of this study is to enable the clinician to have an effective approach to acute liver damage.
Keywords: acute hepatitis, tranaminase elevation, liver cell damage
ÖZ
Amaç: Transaminazlarda belirgin yükseklik saptanarak dahili kliniklere yatırılmış hastaların etiyolojik, epidemiyolojik, klinik ve laboratuar bulgularının değerlendirilerek akut hepatit tablosuna klinik ipuçları ile ışık tutmak amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2010–Eylül 2013 yılları arasında İç Hastalıkları ile Enfeksiyon Hastalıkları Kliniklerinde yatırılan, transaminaz düzeylerinde üst sınırın en az beş katı yükseklik saptanan 102 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş, cinsiyet, etiyoloji, laboratuvar bulguları, klinikte yatış süreleri ve karaciğer enzim düzeylerinin normal düzeye dönme süreleri retrospektif olarak incelendi. ANOVA, Kruskal-Wallis ve Ki-kare test niceliksel ve niteliksel verilerin analizinde kullanıldı.
Bulgular: Akut karaciğer hasarı olan 102 hastanın 58’i (%56,9) kadın, 44’ü (%43,1) erkekti. Yaş ortalaması 46 yıldı. Çalışmada 3 ana grubu toksik hepatit (%34,3), akut viral hepatit (%25,5) ve iskemik hepatit (%17,6) grupları oluşturdu. Bunu akut nonbiliyer pankreatit (%6,9), otoimmun hepatit (%4,9) ve diğer (%10,8) grupları izledi. Akut viral hepatitlilerde diğer gruplara kıyasla transaminaz ve bilirubin değerleri anlamlı (p<0,05) olarak daha yüksekti. Hastanede en uzun süre yatırılan hasta grubunu akut viral hepatitliler oluşturdu. Karaciğer enzimlerinin en geç düzeldiği grubu toksik hepatitliler oluşturdu. Toksik hepatitlilerde en sık iki neden nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar ve bitkisel ürünlerdi. İskemik hepatit grubunda, yaş ortalaması tüm hepatit gruplarına göre anlamlı olarak yüksek saptandı. Alkol kullanımının, klinikte yatış süresi ve karaciğer enzimlerinin normalleşme süresi üzerinde etkili olmadığı görüldü.
Sonuç: Transaminaz yüksekliği olan hastalarda hızlıca etiyolojinin belirlenmesi, gereksiz yatış sürelerinin kısaltılması ve laboratuvar testlerinin yerinde ve akılcı kullanılması önemlidir. Çalışmamızın amacı akut karaciğer hasarına klinisyen gözüyle doğru ve etkin bir yaklaşım sağlayabilmektir.
Keywords: akut hepatit, transaminaz yüksekliği, karaciğer hücre hasarı
Research Article
Hatice Köse, Fatih Temoçin
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 2, pp. 155-160
ABSTRACT
Aim: The most common occupational risks that health workers are exposed to infectious diseases. It is aimed to determine the seroprevalence of Hepatitis A, Hepatitis B and Hepatitis C from the healthcare personnel working at Yozgat City Hospital, which constitutes a high occupational risk for healthcare workers. Differences between age groups, gender, occupation, and working services were evaluated against these diseases.
Material and Method: The results of the health screening of the employees of our hospital were examined retrospectively. 628 health workers’ data have been reached through the hospital information system and the results were recorded for the age, gender, occupation, working unit, and anti HAV IgG, HBsAg, anti HBs, anti HCV.
Results: 628 health workers were included in the study, 378 (60.1%) participants were female and 250 of them (39.9%) were male. The average age of the participants is 35.8 ± 9.6. Anti HAV IgG positivity rates were determined to be 79.3% and 80.7% in females and 77.2% in males. Anti HAV IgG positivity in the group was evaluated as assistant health personnel and administrative staff was found statistically significantly higher than the doctors and nurses (p: 0.00). HBs Ag positivity was determined 1.3%, and anti HBs positivity was determined to 86%. Anti HBs positivity was found to increase with age (p: 0.00), in the physician and nurse group, immunizations were higher than assisted health personnel and administrative staff (p<0.05). Anti HCV positivity was detected in 0.5%.
Conclusion: The screening examinations of the staff at the hospital should be performed regularly and hepatitis A, which is usually neglected, should be included. It is required to the completion of hepatitis A and B vaccinations according to the screening results of all personnel, including healthcare personnel who do not contact with the patient, and for hepatitis C, universal precautions should be followed.
Keywords: hepatitis A, hepatitis B, hepatitis C, healthcare worker
ÖZ
Amaç: Sağlık çalışanlarının en sık maruz kaldığı mesleki risklerin başında, enfeksiyon hastalıkları gelmektedir. Yozgat Şehir Hastanesi’nde çalışan sağlık personelinde, sağlık çalışanları için yüksek mesleki risk oluşturan hepatit A, hepatit B ve hepatit C seroprevalansının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu hastalıklara karşı, yaş grupları, cinsiyet, meslek ve çalışılan birimler arasındaki farklılıklar irdelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Hastanemiz personeline yapılan sağlık taraması sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir. 628 sağlık çalışanının verilerine, hastane bilgi sistemi üzerinden ulaşılmış ve personellerin, yaşı, cinsiyeti, mesleği, çalıştığı birim ve anti HAV IgG, HBsAg, anti HBs, anti HCV sonuçları kaydedilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya 378 (%60,1)’i kadın, 250 (%39,9)’u erkek olmak üzere 628 sağlık çalışanı dahil edilmiştir. Katılımcıların yaş ortalaması 35,8±9,6’dır. Anti HAV IgG pozitiflik oranları %79,3 saptanmış olup kadınlarda %80,7; erkeklerde %77,2 olduğu görülmüştür. Yardımcı sağlık personeli ve idari personel olarak değerlendirdiğimiz grupta anti HAV IgG pozitifliği, doktor ve hemşirelere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p:0,00). HBsAg pozitifliği %1,3; anti HBs pozitifliği %86 saptanmıştır. Anti HBs pozitifliğinin yaş ile birlikte arttığı (p:0,00), doktor ve hemşire grubunda bağışıklığın, yardımcı sağlık personeli ve idari personele göre daha yüksek olduğu görülmüştür (p<0,05). Anti HCV pozitifliği %0,5 saptanmıştır.
Sonuçlar: Hastanede çalışan personelin tarama muayenelerinin düzenli olarak yapılması ve genellikle ihmal edilen Hepatit A’ya yer verilmesi gerekmektedir. Hasta ile temas etmeyen sağlık çalışanları da dahil olmak üzere tüm personelin tarama sonuçlarına göre hepatit A ve B aşılarının tamamlanması, hepatit C için evrensel önlemlere uyulması gereklidir.
Keywords: hepatit A, hepatit B, hepatit C, sağlık çalışanı
Research Article
Celal Ayaz, Tuğba Sarı
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 1, pp. 73-77
ABSTRACT
Aim: Chronic delta hepatitis has been reported in 2,3-2,7% of studies in our country. Chronic delta hepatitis cases progress rapidly and show poor prognosis and the rate of developing cirrhosis are 70% in 5-10 years. The success of interferon (IFN) based treatment regimens for the treatment of delta hepatitis is about 30%. However, there is frequent relapse at the end of therapy, unless HBsAg seroconversion is developed.
Material and Methods: In this study, patients with chronic Delta hepatitis were evaluated retrospectively and the patients who were treated successfully were reviewed by reviewing the literature. Anti-HDV was positive in 243 (4.44%) of 5471 HBsAg positive patients who applied between 2012-2017. Peg-IFN alpha 2a was given if dominated by HDV and Peg-IFN alpha 2a and tenofovir disoproksil were given if dominant by HBV.
Results: The patients who were treated were evaluated and at the end of the treatment 10 of the patients had HBs Ag seroconversion and anti-HBs were positive.
Conclusion: Effective and timely treatment of chronic hepatic hepatitis cases will prevent the complications related to liver failure and prevent death.
Keywords: delta hepatitis, hepatitis B, treatment
ÖZ
Amaç: Kronik delta hepatiti ülkemizde yapılan çalışmalarda %2,3-2,7 oranında bildirilmektedir. Kronik Delta hepatitli olgular hızlı ilerleyerek ve kötü prognoz gösterir ve 5-10 yıl içinde %70 oranında siroz gelişir. Delta hepatiti tedavisinde interferon (IFN) temelli tedavi rejimlerinin başarısı %30 civarındadır. Ancak tedaviyi sonlandırdıktan sonra HBsAg serokonversiyonu gelişmediği sürece sık relaps görülmektedir. Bu çalışmada kronik Delta hepatitli olgular retrospektif olarak incelenmiş ve tedavi başarısı sağlanan hastalar tartışılmıştır.
Gereç ve Yöntemler: 2012-2017 tarihleri arasında başvuran 5471 HBsAg pozitif hastanın 243’ünde (%4,44) Anti-HDV pozitifliği saptandı. Hastalara HDV dominant virüs ise Peg-IFN alfa 2a, HBV enfeksiyonu dominant ise Peg-IFN alfa 2a ve tenofovir disoproksil kombinasyonu verildi.
Bulgular: Tedavi verilen hastalar değerlendirildiğinde, tedavi sonrası 10’unda (%4,11) HBs Ag serokonversiyonu geliştiği ve Anti-HBs’nin pozitifleştiği görüldü.
Sonuç: kronik Delta hepatit olgularında etkili ve zamanında tedavi sağlanması ile karaciğer yetmezliğine bağlı komplikasyonları önleyebilir.
Keywords: delta hepatit, hepatit B, tedavi
Research Article
Özgür Dağlı, Meliha Kasapoğlu aksoy
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 3, pp. 297-301
ABSTRACT
Aim: Immunsupressive effects of drugs used for treatment of rheumatological diseases can lead to activation of hepatitis B virus (HBV) and hepatitis C virus (HCV) in patients who came across before with these viruses.
Material and Method: 134 ankylosing spondylitis patients who were followed in University of Health Sciences Bursa Resarch and Training Hospital Physical Treatment and Rehabilitation Polyclinics were analysed retrospectively.
Results: Patients avarage age was 43.0±12.0. HBsAg positivity was 4.5%. Anti HBs positivity was 22.4%. In 2 patients ( 1.5%) anti HCV was positive. In 32 patients (23.8%) isolated anti HBc IgG positivity was present.
Conclusion: HBV and HCV infection prevalence in ankylosing spondylitis patients was parallel to previous literature whereas isolated anti HBc IgG positivity rate was higher.
Keywords: Hepatitis, ankylosing spondylitis
ÖZ
Amaç: Romatizmal hastalıkların tedavisi için kullanılan ilaçların immünsupresif etkileri, hepatit B virüsü (HBV) ve hepatit C virüsü (HCV) ile karşılaşmış hastalarda reaktivasyona neden olmaktadır. Bu çalışmada ankilozan spondilitli hastalarda HBV ve HCV enfeksiyon prevalansını araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Polikliniği’nde takip edilmekte olan 134 ankilozan spondilitli hastanın kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 43,0±12,0 olarak tespit edildi. %4,5’inde HBsAg pozitif olarak saptandı. Anti HBs pozitiflik oranı %22,4 olarak gözlendi. Hastaların 2’sinde (%1,5) anti HCV pozitif bulundu,. 32 hastada (%23,8) izole anti HBc IgG pozitiliği saptandı.
Sonuç: Ankilozan spondilit’li hastalarda HBV ve HCV enfeksiyon prevalansı daha önceki çalışmalarda bildirilen oranlara paralel iken izole anti HBc IgG pozitifliği ise yüksektir.
Keywords: Hepatit, ankilozan spondilit
Research Article
Neziha Yılmaz, Aydın Çifci, Mehmet Balcı, Salih Cesur, Seda Sabah özcan, S. Süha Şen, Reyhan Öztürk, Çiğdem Kader, Hasan Irmak, Mehmet İbiş, Laser Sanal
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 2, pp. 174-178
ABSTRACT
Amaç: Hepatit B virüsü (HBV) ve Hepatit C virüsü (HCV) diyaliz ünitelerinde sıklıkla bulaşabilen virüslerdendir. Okült HBV veya HCV enfeksiyonu serumda HBsAg veya anti-HCV saptanamayan kişilerdeki HBV veya HCV enfeksiyonunun varlığının kan veya karaciğer dokusunda moleküler yöntemlerle (HBV-DNA, HCV-RNA ile) gösterilmesidir. Bu çalışmada hemodiyalize giren, HBV ve HCV seronegatif hemodiyaliz hastalarına ait plazma örneklerinde HBV-DNA ve HCV-RNA tayini ile okült HBV ya da HCV enfeksiyonu sıklığının araştırılması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya hemodiyalize giren, HBV ve HCV göstergeleri (HBsAg, HBcIgG ve IgM , Anti-HCV) negatif olan 121 erişkin hasta dahil edildi. Hastalar hemodiyaliz süresi, kan transfüzyonu öyküsü, ailede hepatit B ve C enfeksiyonu varlığı açısından sorgulandı. Hastalardan alınan plazma örneklerinde HBV-DNA ve HCV-RNA varlığı COBAS® TaqMan® 48 Analyzer (for automated real-time PCR amplification and detection) kullanılarak COBAS Taqman kitleri ( Cobas Taqman HBV v.2 ve HCV v.2 Roche, US) kiti ile kantitatif olarak araştırıldı. .
Bulgular: Toplam 121 hemodiyaliz hastasının 1’inde (%0.82) HCV-RNA pozitifliği saptanırken (138.000 IU/ml ), 10(%8.2)’unda HBV-DNA saptanabilir düzeyde idi. HBV-DNA saptanan 10 plasma örneğinin 7 (%70)’sinde HBV-DNA düzeyi < 6IU/ml iken 3 (%30)’ünde HBV-DNA düzeyi > 6IU/ml olarak bulundu. HBV-DNA düzeyi > 6 IU/ml olan 3 hastaya ait HBV-DNA miktarları 108 IU/ml, 157.000.000 IU/ml ve 72.5 IU/ml olarak saptandı.
Sonuç: Çalışmamızda Hepatit B ve C yönünden serolojik göstergeleri negatif olan hemodiyaliz hastalarında okült hepatit B enfeksiyonu sıklığı okült hepatit C enfeksiyonundan yaklaşık 10 kat daha fazla oranda saptandı. Serumda, veya karaciğerde HBV-DNA veya HCV-RNA pozitifliği hemodiyaliz ünitelerinde potansiyel bulaş kaynağıdır. Hemodiyaliz hastalarında HBV veya HCV’ye bağlı okült hepatit varlığı diğer hastalara ve sağlık personeline bulaş olasılığı ve böbrek naklinden sonra hastalarda özellikle hepatit reaktivasyonu veya kronik karaciğer hastalığı gelişmesi açısından önemlidir. Bu nedenle özellikle transplantasyon planlanan hemodiyaliz hastalarında okült hepatit varlığı moleküler yöntemlerle araştırılmasının yararlı olacağı görüşündeyiz.
Keywords: Occult hepatitis, hepatitis B, hepatitis C, real-time PCR, hemodialysis patients
ÖZ
Aim: Hepatitis B (HBV) virus and Hepatitis C virus (HCV ) are commonly transmitted viruses in dialysis units. Occult HBV or HCV infections are HBV or HCV infections in patients when HBs Ag or anti-HCV is not detected in serum. In this study, it was aimed to detect HBV-DNA and HCV-RNA in plasma samples belonging to hemodialysis patients who are seronegative for HBV and HCV and to investigate frequency of occult HBV or HCV infections.
Material and Method: 121 adult patients who are receiving hemodialysis and whose HBV and HCV indicators (HBsAg, HBcIgG and IgM, Anti-HCV) are negative were included in the study. Presence of HBV-DNA and HCV-RNA in plasma samples of patients was investigated by using COBAS® TaqMan® 48 Analyzer (for automated real-time PCR amplification and detection) in a quantitative fashion with COBAS Taqman kits (Cobas Taqman HBV v.2 and HCV v.2 Roche, USA)
Results: In 1 out of 121 hemodialysis patients (0.82%), HCV-RNA level was detected as 138.000 IU/ml, in 10 out of 121 hemodialysis patients (8.2%) HBV-DNA was at detectable level. While in 7 of 10 plasma samples (70%) in which HBV-DNA was detected, HBV-DNA level was < 6IU/ml, in 3 of 10 plasma samples (30%) HBV-DNA level was found as > 6IU/ml. HBV-DNA amounts belonging to 3 patients whose HBV-DNA level was > 6 IU/ml were found as 108 IU/ml, 157.000.000 IU/ml and 72.5 IU/ml.
Conclusion: It was found out that in hemodialysis patients whose serologic indicators for Hepatitis B and C are negative, occult Hepatitis B infection is seen 10 times more frequently than Hepatitis C infection. Positive demonstration of HBV DNA or HCV RNA in serum or liver is potentially seen in hemodialysis units. Incidence of occult hepatitis due to HBV or HCV in hemodialysis patients is of significant importance in terms of the probability of its transmission to other patients and healthcare staff and development of especially hepatitis reactivation or chronic liver disease in patients after kidney transplant.
For this reason, we believe it would be particularly useful to investigate the presence of occult hepatitis by molecular methods in hemodialysis patients especially scheduled for transplantation.
Keywords: Okült hepatit, hepatit B, hepatit C, real time PCR, hemodiyaliz hastaları
Research Article
Neziha Yılmaz, Aydın Çifci, Mehmet Balcı, Coşkun Kaya, Salih Cesur, Mehmet Uyar, Seda Sabah, Yalçın Erdoğan, Mehmet İbiş
Ortadogu Tıp Derg, Volume 9, Issue 1, pp. 6-11
ABSTRACT
Aim: Patients with hemodialysis are in the risk group for hepatitis viruses which can be transmitted by blood or blood product, needle-stick injury or fecal-oral route. The present study was aimed to determine the seropositivity of Hepatitis E, Hepatitis G and TTV, in hemodialysis patients.
Materials and Methods: A total of 132 people, consisting 66 hemodialysis patients (30 female, 36 male) and 66 controls (43 female, 23 male), was included in the study. Anti-HEV, anti-HGV and anti-TTV IgG levels were measured by ELISA method. Statistical analysis was performed with SPSS software. The results of the statistical evaluation Students t test, Fisher's exact test and Mann-Whitney tests were used. The value of P < 0.05 was considered as statistically significant.
Results: The age average of the 66 patients and healhty subjects in the study was 54.9 and 47.2 years, respectively. When the age average of patient group and control group were compared, the average age of the patient group was higher than the control group. Anti-TTV-IgG and anti-HEV IgG positivities were higher in hemodialysis patients than in the control group. Anti-HGV-IgG positivity was not noted in patients and the control group. There was no statistically significant relationship between anti-TTV IgG and anti-HEV IgG positivities and the duration of hemodialysis, age and gender.
Conclusion: Hemodialysis patients are at a high risk of transmission of TTV, hepatitis E virus and other hepatitis viruses. Therefore, complying with the rules of cleaning and disinfection in hemodialysis units are necesseary for prevent transmission of hepatitis viruses, such as HEV, and TTV.
Keywords: Hemodialysis patients, hepatitis E, hepatitis G, TTV, seroprevalence
ÖZ
Amaç: Hemodiyaliz hastaları kan, kan ürünleri, perkütan yaralanma veya fekal-oral yolla bulaşabilen hepatit virüsleri açısından risk grubunda yer alır. Bu çalışmada, hemodiyaliz hastalarında Hepatit E, Hepatit G ve TTV seropozitifliğinin belirlenmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 66 hemodiyaliz hastası (30 kadın, 36 erkek) ve 66 kontrol (43 kadın, 23 erkek) olmak üzere toplam 132 kişi dahil edildi. Çalışmada anti-HEV, anti HGV ve anti-TTV IgG düzeyleri ELISA yöntemi ile çalışıldı. İstatistiksel analizler SPSS programı ile yapıldı. Elde edilen sonuçların istatistiksel değerlendirilmesinde Students t testi, Fischer exact testi ve Mann Whitney-U testleri kullanıldı. P < 0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Bulgular: Çalışmaya alınan 66 hasta ve 66 sağlıklı kontrol grubunun yaş ortalaması sırasıyla; 54,9 ve 47,2 idi. Hasta ve kontrol grubunun yaş ortalaması karşılaştırıldığında hasta grubunun yaş ortalaması daha yüksekti.
Anti-TTV IgG ve anti-HEV IgG pozitifliği hemodiyaliz hastalarında kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu. Hasta ve kontrol grubunda anti-HGV IgG pozitifliği tespit edilmedi. Hemodiyaliz hasta grubunda anti-TTV IgG ve anti-HEV IgG pozitifliği ile hemodiyaliz süresi, yaş ve cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı.
Sonuç: Hemodiyaliz hastaları, TTV, hepatit E virüsü ve diğer hepatit virüslerinin bulaşı açısından yüksek risk taşırlar. Bu nedenle, hemodiyaliz ünitelerde temizlik ve dezenfeksiyon kurallarına uyulması HEV ve TTV gibi hepatit virüslerinin bulaşını önlemek için gereklidir.
Keywords: Hemodiyaliz hastaları, hepatit E, hepatit G, TTV, seroprevalans
Research Article
Sadık Akgün, Gülnur Tarhan, Hakan Sezgin Sayıner, İlkay Akgün, Selçuk Kök
Ortadogu Tıp Derg, Volume 9, Issue 1, pp. 1-5
ABSTRACT
Aim: Hepatitis C Virus (HCV) infection is one of the most important liver diseases in Turkey and worldwide. HCV shows high degree of genetic heterogeneity; consequently six major genotypes and multiple subtypes of HCV have been identified so far in world. Distribution of HCV genotypes and subtypes in different regions of the world is variable. The objective of this study was to determine the distribution of genotypes of hepatitis C virus in patients with chronic hepatitis C infection in Adıyaman province.
Material and Method: Serum samples from 71 patients (26 female, 45 male) with chronic HCV infection were analyzed in this study. Viral genotypes were determined by using squences analysis (ABI Prism 310 Genetic Analyzer) and HCV-RNA Real Time PCR genotyping performance panel (PHW 202, BBI Diagnostics) working according to the manufacturer’s instructions.
Results : Genotype 1b was observed in 51 of the 71 patients (71.83%). The remainder of HCV-RNA positive specimens; In 6 patient was showed infection with subtype 1a (8.45%) and 8 with subtype 2b (11.27%). The rest of 6 specimen were determined genotype 1 and subtip 3a as 4.22%. There were no statistical differences between female and male patients groups for distrubition of genotype or subtype.
Conclusion: According to our results, we found genotype 1b was dominant in Adiyaman province of Turkey. Our results were similar with others performed in this area. In addition, dominant HCV genotype was 1b; however, the other genotypes have been increasingly determined.
Keywords: Hepatitis C virus, genotype, subtype, Adıyaman province
ÖZ
Amaç: Hepatit C virus (HCV) enfeksiyonu Türkiye’de ve dünyada en önemli karaciğer hastalıklarından biridir. HCV yüksek düzeyde genetik heterojenite göstermektedir. Tüm dünyada şimdiye kadar altı majör tipi ve çok sayıda alt tipi tanımlanmıştır. Dünyanın farklı bölgelerinde HCV genotipleri ve alt tiplerinin dağılımı değişmektedir. Bu çalışmanın amacı Adıyaman ilinde kronik HCV enfeksiyonlu hastalarda HCV genotip dağılımını belirlemektir.
Materyal ve Metod: Bu çalışmada kronik HCV enfeksiyonlu 71 (26 kadın, 45 erkek) hasta değerlendirildi. Viral genotipler dizi analizi (ABI Prism 310 Genetic Analyzer) ve HCV-RNA Real Time PCR genotipleme performans paneli (PHW 202, BBI Diagnostics) ile üretici firmanın önerilerine göre çalışılarak belirlendi.
Bulgular: 71 hastanın 51’inde (%71,83) genotip 1b gözlendi. HCV-RNA pozitif olan örneklerin geri kalanında; 6 hastada genotip 1a (%8,45) ve 8’inde (%11,27) genotip 2b enfeksiyonu gösterildi. Geri kalan 6 örneğin 3’ünde (%4,22) genotip 1 ve 3’ünde (%4,22) genotip 3a olarak tespit edildi. Genotip ve ya alt tip dağılımı bakımından kadın ve erkek cinsiyet yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi.
Sonuç: Sonuçlarımıza göre genotip 1b Adıyaman ilinde baskın olarak saptandı. Ancak zamanla diğer genotiplerinde ortaya çıktığı gösterilmiştir.
Keywords: Hepatit C virüs, genotip, alt tip, Adıyaman ili
Research Article
Sadık Akgün, Hakan Sezgin Sayıner, Gülnur Tarhan, İlkay Akgün
Ortadogu Tıp Derg, Volume 8, Issue 4, pp. 186-189
ABSTRACT
Background: The aim of this study was to evaluate positivities of HBV-DNA, HCV-RNA and HDV-RNA on patients with diagnostic of chronic viral hepatitis, in our province, and to determine of togetherness of these results obtained from tests.
Methods: This study was done with 4442 serum samples submitted to Microbiology laboratory of Adiyaman University Education and Training Hospital between 2013-2015 years. HBV-DNA, HCV-RNA and HDV-RNA (Fluorion, Iontek), the results obtained using qualitative and quantitative analysis kits were analyzed retrospectively. Statistical analysis was performed with SPSS 22.0.0 using by Kolmogorov-Smirnov test and chi-square analysis.
Results: In this study, 2145(%55) of 3902 samples applied HBV-DNA from HBsAg positive patients samples, according to the results of ELISA test, were detected in HBV-DNA test, as positive. Eighty one (%15) of 540 samples from patient specimens found positive for anti-HCV by ELISA were detected in HCV-RNA test, as positive. Thirteen of 140 samples (% 9.3) applied HDV-RNA test were detected as positive.
Conclusions: In the study two samples were found to be positive for both HBV-DNA and HCV-RNA, four sera was found to be positive for both HBV-DNA and HDV-RNA while no sample was found to be positive for all three infections (HBV-DNA, HCV-RNA ve HDV-RNA).
Keywords: HBV-DNA, HCV-RNA, HDV-RNA, hepatitis
ÖZ
Amaç: Hepatit etkenlerinden Hepatit B, C ve D virüsü toplum sağlığı açısından ayrı bir öneme sahiptir. Bu çalışmada, ilimizde kronik viral hepatit tanılı hastalarda HBV-DNA, HCV-RNA ve HDV-RNA pozitifliğinin araştırılması ve elde edilen pozitif sonuçların birlikteliğinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma 2013-205 tarihleri arasında Adıyaman İli, Adıyaman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen 4442 hasta serum örneğinde yapıldı. HBV-DNA, HCV-RNA ve HDV-RNA (Fluorion HBV-QNP 2.0, HCV-QNP 2.1 ve HDV-QLP 1.0 Real-Time PCR Kiti, İontek), kalitatif ve kantitatif analiz kitleri kullanılarak elde edilen sonuçlar retrospektif olarak incelendi. İstatistiksel analiz SPSS 22.0.0'da Kolmogorov Smirnov testi ve Ki-kare analizi ile yapıldı.
Bulgular: ELISA sonuçlarına göre, HBsAg pozitif örneklerden, HBV-DNA çalışılan 3902 örneğin 2145(55%)’i HBV-DNA pozitif, anti-HCV pozitif örneklerden HCV-RNA çalışılan 540 örneğin 81(%15)’inde HCV-RNA pozitif, HDV-RNA çalışılan 140 örneğin 13(%9.3)’ünde HDV-RNA pozitif saptandı. HBV-DNA ve HCV-RNA birlikte pozitifliği olan hasta sayısı iki, HBV-DNA ve HDV-RNA birlikte pozitifliği olan hasta sayısı dört, üçlü enfeksiyona ise (HBV-DNA, HCV-RNA ve HDV-RNA birlikteliğine) rastlanmadı.
Keywords: HBV-DNA, HCV-RNA, HDV-RNA, hepatit