Research Article
Mehmet Gündüz, Şule Mine Bakanay, Samet Yaman, Ahmet Usta, Mehmet Özen, Aysun Şentürk Yıkılmaz, Selin Küçükyurt Kaya, Servihan Doğan, Sema Akıncı, İmdat Dilek
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 4, pp. 454-459
ABSTRACT
Aim: Perianal infection is one of the most important causes of infection in acute leukemia which puts the life of patients at risk, increases their morbidity and impairs quality of life.
Material and Method: At the Ankara Atatürk Training and Research Hospital Hematology Clinic, 125 patients who received standard chemotherapy for acute leukemia between 2009 and 2017 werestudied, retrospectively.
Results: Of these 125 acute leukemia patients, 25 (20%) developed perianal disease and 13 (10,4%) developed perianal infection. Perianal disease and infection developed in 34% and 21% of patients with ALL; in 16% and 7% of patients with AML (p=0.03 and p=0.04), respectively. Perianal disease was present in 29% of the patients with a leukocyte count greater than 10,000 at diagnosis, but remained at 12% in those with a leukocyte count below 10,000 (p=0.02). Perianal disease and perianal infection developed in 64% and 69% of the patients during induction and at a median of 13 days (range: 1-40) and 17 days (range: 3-34), respectively. It was observed that 60% of the patients with perianal disease had fever, 28% had positive blood culture, 16% had sepsis and 20% required surgical treatment. Among 7 patients with perianal disease and positive blood cultures, all had Gram (-) bacilli (5 Klebsiella pneumonia and 2 E. coli). Of the 6 patients who had masses in physical examination under went pelvic magnetic resonance imaging (MRI). All patients diagnosed with abscesses on MRI. Five patients who under went surgery; 3 abscess drainage, 1 colostomy and 1 polypectomy was performed.
Conclusion: It was observed that perianal disease and infection developed more frequently in ALL patients compared with AML patients; perianal disease could be controlled mainly with conservative treatment and MRI could be an important guide in the management of these patients.
Keywords: Acute leukemia, perianal diseases, prevalence, current management
ÖZ
Amaç: Perianal enfeksiyon akut lösemi hastalarının sağkalımını tehlikeye atan, morbiditelerini artıran ve yaşam kalitelerini bozan en önemli enfeksiyon nedenlerinden birisidir.
Gereç ve Yöntem: Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği’nde 2009-2017 arasında akut lösemi nedeniyle standart kemoterapi tedavisi alan 125 hasta geriye dönük olarak çalışmaya alındı.
Bulgular: Bu 125 akut lösemi hastasının 25’inde perianal hastalık gelişmiş olup perianal hastalık gelişim riski %20 olarak saptandı. Perianal enfeksiyon ise 13 hastada gelişirken perianal enfeksiyon gelişim riski %10,4 olarak hesaplandı. ALL tanılı hastaların %34’ünde ve AML tanılı hastaların %16’sında perianal hastalık gelişti (p=0,03). Tanıdaki lökosit sayısı 10,000’in üzerinde olanların %29’unda perianal hastalık gelişirken, bu oran lökosit sayısı 10,000’in altında olanlarda %12’de kaldı (p=0,02). ALL hastaları arasında perianal enfeksiyon gelişim riski %21 iken AML hastaları açısından risk %7 olarak saptandı (p=0,04). Perianal hastalık gelişen hastaların %64’ünde perianal hastalığın indüksiyon sırasında geri kalanında ise konsolidasyonda geliştiği ortanca gelişme gününün 13 (aralık:1-40) olduğu gözlendi. Perianal hastalık gelişen hastaların %60’ında ateş gözlendiği, %28’inde kan kültüründe üreme olduğu, %16’sında sepsis geliştiği ve %20’sinde ilerleyen dönemde cerrahi tedavi gerektiği gözlendi. Perianal enfeksiyon gelişimi açısından hastalar incelendiğinde ise hastaların %69’unda enfeksiyonun indüksiyon sırasında geliştiği ve ortanca gelişme gününün 17 (aralık:3-34) olduğu gözlendi. Perianal enfeksiyon saptanan hastaların %62’sinde ateş gözlendiği, %46’sında kan kültüründe üreme gözlendiği, hastaların %15’inde sepsis geliştiği ve hastaların %23’ünün ilerleyen dönemde cerrahi tedavi yapıldığı gözlendi. Perianal hastalığı olup kan kültüründe üremesi olan 7 hasta incelendiğinde tüm hastalarda Gram (-) basil ürediği bunların 5’inin Klebsiella pnömonia ve 2’sinin E. coli olduğu gözlendi. Fizik incelemede abse saptanan ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) yapılan 6 hasta mevcuttu. Tüm hastalarda MRG’de de abse olduğu gözlendi. Cerrahi girişim yapılan 5 hastaya bakıldığında 3 hastada apse drenajı, 1 hastaya kolostomi açılması yapıldığı, 1 hastaya da polipektomi yapıldığı saptandı.
Sonuç: ALL hastalarında AML hastalarına göre daha fazla perianal hastalık ve enfeksiyon geliştiği, perianal hastalığın konservatif tedavi ile büyük oranda düzeltilebileceği ve MRG’nin bu hastaların yönetiminde yol gösterici olabileceği gözlendi.
Keywords: Akut lösemiler, perianal hastalık, prevalans, güncel yaklaşım
Research Article
Levent Demirtaş, Aytekin Çıkman, Hilal Alpcan, Aysu Timuroğlu, Faruk Karakeçili
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 2, pp. 157-161
ABSTRACT
Aim: Determining Entamoeba histolytica seroprevalence in patients with abdominal pain having no diarrhea who applied to internal medicine policlinics was aimed in this study.
Material and Method: In the study, 472 patients who applied to internal medicine policlinics between November 2013-December 2016 with the complaint of abdominal paint without having any diseases such as diarrhea, as the leading, acute abdominal pain, dyspepsia, cholecystopathy, acute coronary syndrome, inflammatory bowel disease, malignity, urinary tract infection, and genital and gynecological infection and 218 healthy volunteer individuals for creating the control group were included recording their age and gender properties. For the stool of the patients, ELISA kit including monoclonal antibodies against adhesin antigen specific to Entamoeba histolytica was used.
Results: Number of Entamoeba histolytica positive individuals was determined as 23 (4.9%) in patient group, and as 3 (1.4%) in the control group, and the value was found to be statistically significant (P=0.024). no significant difference was determined between gender and ages of the individuals in statistical comparison performed between the groups (P>0.05).
Conclusion: Obtained results indicated that Entamoeba histolytica was possible to be present in patients applied with the complaint of abdominal pain even without diarrhea. According to the findings we obtained, it was possible to assume that Entamoeba histolytica could cause abdominal pain during the period when it was considered to be asymptomatic. Furthermore, abdominal pain syndrome could be started to be treated diagnosing of Entamoeba histolytica early, and so that this possibilities for preventing the chronic diseases this protozoon is possible to cause in a long-term period could be provided.
Keywords: Entamoeba histolytica, diarrhea, abdominal pain, seroprevalence
ÖZ
Amaç: Bu çalışmada ishali olmadan, karın ağrısı ile iç hastalıkları polikliniğine başvuran hastalarda Entamoeba histolytica’nın seroprevelansının belirlemesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Kasım 2013 - Aralık 2016 tarihleri arasında başta ishal olmak üzere, akut karın, dispepsi, kolesistopati, akut koroner sendrom, inflamatuvar barsak hastalığı, malignite, idrar yolu enfeksiyonu, genital ve jinekolojik enfeksiyon gibi, herhangi bir rahatsızlığı olmayıp, karın ağrısı şikayeti ile iç hastalıkları polikliniğine başvuran 472 hasta birey ile kontrol grubu oluşturmak için 218 sağlıklı gönüllü birey, yaş ve cinsiyet özellikleri kaydedilerek çalışmaya alındı. Hastaların dışkılarında Entamoeba histolytica’ya spesifik adezin antijenine karşı monoklonal antikorların bulunduğu ELISA kiti kullanıldı.
Bulgular: Entamoeba histolytica pozitif kişi sayısı hasta grubunda 23 (%4.9) iken, kontrol grubunda ise 3 (%1.4) olarak saptandı ve istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.024). Gruplar arası yapılan istatistiksel karşılaştırmada bireylerin cinsiyet ve yaşları arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05).
Sonuç: Elde edilen sonuçlar, karın ağrısı ile başvuran hastalarda ishal olmadan da Entamoeba histolytica bulunabileceğini göstermektedir. Elde ettiğimiz bulgulara göre Entamoeba histolytica’nın asemptomatik olduğu varsayılan dönemlerde karın ağrısına neden olabileceği varsayılabilir. Ayrıca karın ağrısı semptomu, Entamoeba histolytica’nın erken teşhis edilerek tedavi sürecinin başlatılmasına ve böylece bu protozoonun uzun dönemde sebep olabileceği kronik hastalıkların önlenmesine olanak sağlayabilir.
Keywords: Entamoeba histolytica, ishal, karın ağrısı, seroprevalans
Research Article
Neziha Yılmaz, Aydın Çifci, Mehmet Balcı, Coşkun Kaya, Salih Cesur, Mehmet Uyar, Seda Sabah, Yalçın Erdoğan, Mehmet İbiş
Ortadogu Tıp Derg, Volume 9, Issue 1, pp. 6-11
ABSTRACT
Aim: Patients with hemodialysis are in the risk group for hepatitis viruses which can be transmitted by blood or blood product, needle-stick injury or fecal-oral route. The present study was aimed to determine the seropositivity of Hepatitis E, Hepatitis G and TTV, in hemodialysis patients.
Materials and Methods: A total of 132 people, consisting 66 hemodialysis patients (30 female, 36 male) and 66 controls (43 female, 23 male), was included in the study. Anti-HEV, anti-HGV and anti-TTV IgG levels were measured by ELISA method. Statistical analysis was performed with SPSS software. The results of the statistical evaluation Students t test, Fisher's exact test and Mann-Whitney tests were used. The value of P < 0.05 was considered as statistically significant.
Results: The age average of the 66 patients and healhty subjects in the study was 54.9 and 47.2 years, respectively. When the age average of patient group and control group were compared, the average age of the patient group was higher than the control group. Anti-TTV-IgG and anti-HEV IgG positivities were higher in hemodialysis patients than in the control group. Anti-HGV-IgG positivity was not noted in patients and the control group. There was no statistically significant relationship between anti-TTV IgG and anti-HEV IgG positivities and the duration of hemodialysis, age and gender.
Conclusion: Hemodialysis patients are at a high risk of transmission of TTV, hepatitis E virus and other hepatitis viruses. Therefore, complying with the rules of cleaning and disinfection in hemodialysis units are necesseary for prevent transmission of hepatitis viruses, such as HEV, and TTV.
Keywords: Hemodialysis patients, hepatitis E, hepatitis G, TTV, seroprevalence
ÖZ
Amaç: Hemodiyaliz hastaları kan, kan ürünleri, perkütan yaralanma veya fekal-oral yolla bulaşabilen hepatit virüsleri açısından risk grubunda yer alır. Bu çalışmada, hemodiyaliz hastalarında Hepatit E, Hepatit G ve TTV seropozitifliğinin belirlenmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 66 hemodiyaliz hastası (30 kadın, 36 erkek) ve 66 kontrol (43 kadın, 23 erkek) olmak üzere toplam 132 kişi dahil edildi. Çalışmada anti-HEV, anti HGV ve anti-TTV IgG düzeyleri ELISA yöntemi ile çalışıldı. İstatistiksel analizler SPSS programı ile yapıldı. Elde edilen sonuçların istatistiksel değerlendirilmesinde Students t testi, Fischer exact testi ve Mann Whitney-U testleri kullanıldı. P < 0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Bulgular: Çalışmaya alınan 66 hasta ve 66 sağlıklı kontrol grubunun yaş ortalaması sırasıyla; 54,9 ve 47,2 idi. Hasta ve kontrol grubunun yaş ortalaması karşılaştırıldığında hasta grubunun yaş ortalaması daha yüksekti.
Anti-TTV IgG ve anti-HEV IgG pozitifliği hemodiyaliz hastalarında kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu. Hasta ve kontrol grubunda anti-HGV IgG pozitifliği tespit edilmedi. Hemodiyaliz hasta grubunda anti-TTV IgG ve anti-HEV IgG pozitifliği ile hemodiyaliz süresi, yaş ve cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı.
Sonuç: Hemodiyaliz hastaları, TTV, hepatit E virüsü ve diğer hepatit virüslerinin bulaşı açısından yüksek risk taşırlar. Bu nedenle, hemodiyaliz ünitelerde temizlik ve dezenfeksiyon kurallarına uyulması HEV ve TTV gibi hepatit virüslerinin bulaşını önlemek için gereklidir.
Keywords: Hemodiyaliz hastaları, hepatit E, hepatit G, TTV, seroprevalans