Research Article
Zeynep Kilit, Süleyman Dönmezler, Habib Erensoy, Tonguç Berkol
Ortadogu Tıp Derg, Volume 12, Issue 2, pp. 262-268
ABSTRACT
Objective: The purpose of our research is to determine the relations between; intolerance of uncertainty, worry and test anxiety into a non-clinical sample.
Methods: Our research consists of 174 students studying Bachelor’s and Master’s degrees in various departments of the Üsküdar University. Intolerance of uncertainty scale, cognitive test anxiety scale, and Penn State worry scale have used for collecting data. İnter-scale relations were examined by correlation and regression analysis methods. For scores obtained from scales compared to socio-demographic data statistical techniques have been used such as independent sample t-test and ANOVA.
Results: According to the findings, there is a strong and positive correlation between test anxiety, intolerance of uncertainty and worry. Female students’ uncertainty intolerance and test anxiety levels were higher than the male students. On the other hand, in terms of variables such as age, income and shelter preferences, the students’ exam anxiety did not differ significantly.
Conclusions: The researches show that the higher intolerance of uncertainty which is a cognitive vulnerability, leads to higher levels of both worry and anxiety. In addition, intolerance of uncertainty has known as a consistent indicator of pathological worry. In light of this information, in our research, it is found that high intolerance of uncertainty and worry caused the test anxiety. The reason why both female students and students with higher success rankings are more intolerant of uncertainty may be related to their upbringing and their role in society and role models.
Keywords: intolerance to uncertainty, test anxiety, worry
ÖZ
Amaç: Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin belirsizliğe tahammülsüzlük, endişe ve bilişsel sınav kaygısı düzeylerinin birbirleriyle olan ilişkisi araştırılmış ve mevcut demografik farklılıklar test edilmiştir.
Metot: Çalışmamıza Üsküdar Üniversitesindeki 174 lisans ve yüksek lisans öğrencisi dahil edilmiştir. Çalışmada verilerin toplanmasında Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği (BTÖ), Bilişsel Sınav Kaygısı Ölçeği (BSKÖ) ve Penn State Endişe Ölçeği (PSEÖ) kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde bağımsız örneklem t-testi, ANOVA ve korelasyon analizi gibi yöntemlerden yararlanılmıştır.
Bulgular: Elde edilen bulgulara göre sınav kaygısı, belirsizliğe tahammülsüzlük ve endişe arasında güçlü ve pozitif yönlü bir korelasyonun varlığı gösterilmiştir. Kız öğrencilerin belirsizliğe tahammülsüzlük ve sınav kaygısı düzeyleri erkek öğrencilere göre daha yüksek bulunmuştur. Bunun yanı sıra öğrencilerin belirsizliğe tahammülsüzlükleri, yaş ve gelirlerine göre anlamlı bir şekilde farklılık göstermemektedir.
Tartışma: Belirsizliğe tahammülsüzlüğün endişeye yol açtığı gösterilmiştir. Belirsizlik intoleransı patolojik endişenin tutarlı bir gösterge olduğu bilinmektedir. Bu bilgilerin ışığında ve çalışmamızın verilerinin değerlendirilmesi doğrultusunda çalışmamızda belirsizliğe tahammülsüzlüğün ve endişenin test anksiyetesine yol açtığı düşünülmüştür. Kadınlarda ve yüksek başarı sıralaması olan öğrencilerde belirsizliğe tahammülsüzlüğün yüksek saptanması onların yetiştirilmelerine, toplumsal rollerine ve rol modellerine bağlı olabilir.
Keywords: belirsizliğe tahammülsüzlük, sınav kaygısı, endişe
Research Article
Erbin Kandemir, Tuğba Aşkın, Tünay Kandemir, Gonca Oğuz Tuncel, Süheyla Ünver
Ortadogu Tıp Derg, Volume 11, Issue 2, pp. 136-142
ABSTRACT
Aim: Breast cancer is the most common cancer in women and is the second most cause of cancer associated death. After diagnosis is made, emotional distress, anxiety and depression occurs in 35-38% of women. High anxiety levels prior to operation increases the sensitivity and expectation of the patients towrads pain, influencing the severity of postoperative pain. The aim of the present study was to evaluate the effect of preoperative anxiety on postoperative pain expectation, postoperative pain and opioid consumption in patients undergoing modified radical mastectomy.
Material and Method: 60 female patients between the ages of 18-65 were included in the present study. Preoperative anxiety was evaluated using State Trait Anxiety Inventory (STAI) and postoperative pain expectation using Visual Analog Scale (VAS). STAI1 test was administered at preoperative visit, preoperatively and postoperative 6th hour while STAI2 was administered at preoeprative visit. Demographic characteristics were questioned. Postoperative pain levels and overall morphine consumption were recorded.
Results: Postoperative STAI1 values were significantly lower than preoperative visit and preoperative STAI1 values (p=0.002 - p=0.004). Weak but statistically significant correlation was shown between preoperative visit STAI1 and STAI2 values. A statistically significant but weak positive relation was found betwen STAI1 preoperative and STAI1 postoperative 6th hour values and postoperative VAS (p=0.030; rho=0.280; p=0.003; rho=0.378). Median postperative pain expectation was found to be 6.0 (min=3.0; max=10.0).
Conclusion: In the present study, it was demonstrated that high preoparetive anxiety scores are associated with increased postoperative pain level anxiety stimulations may potentiate pain, by exerting pain like effect via psychological system. It is our suggestion that, in special patient groups in which anxiety levels are high, such as breast cancer patients, planning postoeprative pain management after determining preoperative anxiety level and other risk factors will increase patient satsisfaction and the efficacy of analgesia.
Keywords: modified radical mastectomy, anxiety, expectation of
ÖZ
Amaç: Meme kanseri kadınlarda en sık görülen ve ikinci sırada yer alan kanser ilişkili ölüm sebebidir. Tanı konulduktan sonra hastaların %35-38’inde emosyonel distres, anksiyete ve depresyon görülür. Ameliyat öncesi yüksek anksiyete, hastanın ağrıya karşı olan hassasiyetini ve beklentisini arttırarak postoperatif ağrının şiddetini etkileyebilir. Bu çalışmadaki amacımız modifiye radikal mastektomi operasyonu uygulanan hastalarda preoperatif anksiyetenin postoperatif ağrı beklentisi, postoperatif ağrı ve opioid tüketimi üzerine etkisinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 18-65 yaş arası 60 kadın hasta dahil edildi. Preoperatif anksiyete Sürekli Durum Anksiyete Envanteri (STAI), postoperatif ağrı beklentisi Visüel Analog Skala (VAS) kullanılarak değerlendirildi. STAI1 testi preoperatif vizit, preoperatif, postoperatif 6. saatte, STAI2 ise preoperatif vizitte uygulandı. Demografik özellikler sorgulandı. Hastaların postoperatif ağrı seviyeleri ve toplam morfin tüketimleri izlenerek kaydedildi.
Bulgular: Postoperatif STAI1 değerleri, preoperatif vizit ve preoperatif STAI1’den anlamlı düzeyde düşüktü (p=0,002 - p=0,004). Preoperatif vizit STAI1 ile STAI2 arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif zayıf korelasyon olduğu gösterildi. STAI1 preoperatif ve STAI1 postoperatif 6. saat ile postoperatif VAS arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif zayıf bir ilişki olduğu belirlendi (p=0,030; rho=0,280; p=0,003; rho=0,378). Operasyon sonrası postoperatif ağrı beklentisi ortancası 6,0 (min=3,0; maks=10,0) olarak bulundu.
Sonuç: Çalışmamızda preoperatif yüksek anksiyete skorlarının artmış postoperatif ağrı düzeyi ile ilişkili olduğu gösterildi. Anksiyete uyarıları psikolojik sistem üzerinden ağrı benzeri etkiler yaparak ağrıyı potansiyelize edebilir. Meme kanseri gibi anksiyetenin yüksek olduğu özellikli hasta gruplarında, preoperatif anksiyete düzeyi ve diğer risk faktörleri belirlendikten sonra postoperatif ağrı tedavisi planının yapılmasının hasta memnuniyeti ve analjezi etkinliğini arttıracağını düşünüyoruz.
Keywords: modifiye radikal mastektomi, anksiyete, ağrı beklentisi
Research Article
Mehmet Kabalcı, Ali Bolat, Turgut Kültür, Yıldırım Gültekin, Serap Yörübulut
Ortadogu Tıp Derg, Volume 10, Issue 1, pp. 38-44
ABSTRACT
Aim: Patients with chronic venous insufficiency (CVE) are susceptible to various disorders due to varicose veins. These complaints affecting the quality of life can occur until leg aches, leg weight feeling, edema, and even chronic ulcers that do not heal. Moreover, varicose veins or surgeries applied to varicose veins can also affect quality of life negatively. We aimed to prospectively assess the impact of quality of life and hospital anxiety scale in patients with CVS in this study.
Material and Method: In this study, 200 randomized patients between the ages of 18-70 who applied to the CVS clinic of Kırıkkale University Medical Faculty Hospital between June 2016 and April 2017 with the complaint of leg pain were evaluated. Patients who were diagnosed as varicose veins during the examination were evaluated objectively by USG with lower extremity venous doppler. Doppler USG and examination were performed and those who had thrombophlebitis, DVT, lymphedema were excluded from the study. Data were assessed by the sociodemographic questionnaire, Life Quality Short Form-36 (SF-36) and Hospital Anxiety and Depression Scale (HAD).
Results: In patients with chronic venous insufficiency, there was statistically significant decrease in physical function, physical role, social function and mental health sub-units in all sub-units except social function, emotional role and mentalkomponent of SF-36 questionnaire <0.05). It was seen that 34% of CVI patients were in the risk group for depression according to HAD-D and 41% according to HAD-A were in the risk group in terms of anxiety. Of the patients who were not diagnosed with CVI, only 28% of the patients with leg pain were depressed and 23% were in the risk group in terms of anxiety.
Conclusion: CVI-associated leg pain is a common problem in the community and can lead to a low quality of life, anxiety and depression tendency. Physical interventions to be applied to the illness alone are not enough. Depression and anxiety also need to be assessed and followed up by the patients and additional measures must be added to the treatment.
Keywords: varicose veins, chronic venous insufficiency, quality of life, anxiety, depression
ÖZ
Amaç: Kronik venöz yetmezliği (KVY) olan hastalar varise bağlı olarak çeşitli rahatsızlıklar duyarlar. Bacak ağrısı, bacakta ağırlık hissi, ödem, ve hatta iyileşmeyen kronik ülser oluşumuna kadarilerleyebilen bu şikayetler yaşam kalitesini etkiler. Üstelik varis için uygulanan varis çorabı veya ameliyatlar da yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir. Biz bu çalışmada KVY olan hastalarda yaşam kalitesinin ve hastane anksiyete ölçeğinin nasıl etkilendiğini prospektif olarak değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Haziran 2016 – Nisan 2017 tarihleri arasında Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi KVC polikliniğine bacak ağrısı şikayetiyle başvuran 18-70 yaş arasındaki randomize 200 hasta değerlendirildi. Muayene sırasında varis ön tanısı alan hastalar alt ekstremite venöz doppler USG ile objektif olarak değerlendirildi. Doppler USG ve muayene sonuçlarına göre tromboflebit, DVT, lenfödem tanısı almış olanlar çalışmadan çıkarıldı. Veriler sosyodemografik soru formu, Yaşam Kalitesi Short Form-36 (SF-36) ve Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği (HAD) ile değerlendirildi.
Bulgular: Kronik venöz yetmezliği olan hastalarda SF-36 anketinin sosyal fonksiyon, emosyonel rol ve mental komponent hariç tüm alt birimlerinde, kronik bacak ağrısı olduğu halde KVY tanısı almayan hastalara göre fiziksel fonksiyon, fiziksel rol, sosyal fonksiyon ve mental sağlık alt birimlerinde istatistiksel anlamlı düşüklük gözlendi (p<0,05). KVY hastalarının %34’ünün HAD-D’ya göre depresyon yönünden risk grubunda olduğu ve HAD-A’ya göre ise %41’inin anksiyete açısından risk grubunda olduğu görüldü. KVY tanısı olmayıp sadece bacak ağrısı ile gelen hastaların ise %28’inin depresyon, %23’ünün ise anksiyete açısında risk grubunda olduğu izlendi.
Sonuç: Kronik venöz yetmezlikle ilişkili bacak ağrısı toplumda yaygın olarak karşılaşılan bir sorun olup düşük yaşam kalitesi, anksiyete ve depresyon eğilimine yol açabilmektedir. Hastalara uygulanacak fiziksel müdaheleler tek başına yeterli değildir. Depresyon ve anksiyete yönünden de hastaların değerlendirilip takip edilmesi ve bunlara yönelik ek önlemlerin de tedaviye eklenmesi gereklidir.
Keywords: Varis, kronik venöz yetmezlik, yaşam kalitesi, anksiyete, depresyon
Research Article
Ferit Akıl, Eşref Araç, Ayhan Kaydu, Muhammed Ayral, Serkan Dedeoğlu, Erhan Gökçek, Ahmet Üzer, Bilal Hamarat
Ortadogu Tıp Derg, Volume 9, Issue 2, pp. 61-65
ABSTRACT
Aim: To determine whether chronic otitis media, highly prevalent in community, is associated with anxiety/depression.
Method: After IRB aproval, the patients were divided into 2 groups: 50 male and 50 female patients with chronic otitis media, whom did not have advanced hearing loss and tinnitus, as group 2 and 25 male, 25 female patients as control group group 1. The male and females were evaluated between each other. Beck depression and Beck anxiety scales were used to evaluate depression and anxiety. Student's T-test was performed for parametric data A P level of < 0,05 was taken as statistically significant.
Results: The median score of BDS was 11.37±6.3 in group 1 and 19.50±2.82 in group 2 in male patients (p < 0.05). The median score of BAS was 12.33±6.23 in group 1 and 15.69±24.73 in group 2 in male patients (p < 0.05). The median score of BAS in female patients was 11.64±5.66 versus 18.25±9.69 in group 1 and group 2 (p < 0.05). Group 2 female patients showed significantly higher results in BDS test than group 1 female patients, p < 0.05.
Discussion: The result of this study showed that chronic otitis media had negative effects on anxiety and depression. Despite there are many studies on the relationship between chronic otitis media accompanied with hearing loss, tinnitus and anxiety/depression; our article is the first article in literature evaluating the effect of pure chronic otitis media on anxiety/depression.
Keywords: Chronic otitis media, depresssion, back scale, anxiety, hearing loss and tinnitus
ÖZ
Giriş ve Amaç: Toplumda sık görülen kronik otitis media ve anksiyete/depresyon ilişkisini ortaya koymayı amaçladık.
Metot: Çalışmaya ileri işitme kaybı ve tinnitusu olmayan kronik otitis media’lı 50 erkek ve 50 kadın ile kontrol grubu olarak da 25 erkek ve 25 kadın alındı. Erkek ve kadınlar kendi aralarında değerlendirildi. Grup 1 kontrol grubu grup 2 ise kronik otitli hastalar olarak değerlendirildi. Değerlendirme Beck anksiyete (BAS)/depresyon (BDS) skalaları ile yapıldı.
Bulgular: Erkek cinsiyet için grup 1 de BDS’ den alınan ortalama skor 11.37±6.3grup 2’de 19,50±2,82 olarak saptandı (p < 0.05). Grup 1 BAS’dan alınan ortalama skor 12,33±6,23 grup 2’de 15,69±24,73 olarak saptandı (p < 0.05). Kadın cinsiyet için grup 1 de BDS’den alınan ortalama skor 10,42±9,13 grup 2’de 19,14±2,12 olarak saptandı (p < 0.05). Grup 1 BAS’dan alınan ortalama skor 11,64 ±5,66 grup 2’de 18,25 ±9,69olarak saptandı (p < 0.05). Her iki cinsiyette de hem BDS hem de BAS’dan alınan ortalama skorlar grup 2’de grup 1’e göre istatiksel olarak anlamlı oranda yüksek saptandı.
Tartışma: Çalışmamızda kronik otitis media hastalarında anksiyete ve depresyon yüksek oranda görüldüğünü belirledik. Literatür incelemelerinde kronik otitis medianın işitme kaybı ve tinnitus gibi birçok semptomu ile yaşam kaliteleri ve anksiyete/depresyon ilişkilerini inceleyen çalışmalar olmasına rağmen pür kronik otitis media ve anksiyete/depresyon ilişkisini incelediğimiz çalışmamızın bu konuda yapılmış ilk çalışma olduğunu düşünmekteyiz.
Keywords: kronik otitis media, anksiyete, depresyon, beck skalası, işitme kaybı ve tinnitus